Futbol oynandığı her yerde bize küçük mucizelerle donatılmış bir hikaye verecektir ancak hiçbiri Danimarka'nın Euro 1992'deki yaşattıkları kadar inanılmaz değildi. Yugoslavya'nın turnuvaya kabul edilmemesinin ardından, turnuvaya çok kısa bir süre kala, klişe tabirle "plajlardan toplanarak turnuvaya dahil olan" futbolcularla inanılmazı gerçekleştirip, Euro92'yi kazanması futbol tarihinin en parlak hikayeler arasında kalacak her zaman için. Danimarkalıların mucizelerin gerçekçi yanına inanmaya her zamandan daha çok ihtiyaçları var şimdi. Turnuvanın kazananının belli olmasına aylar vardı belki ancak kuralar çekildiğinde turnuvanın kaybedeni belli olmuştu. Turnuvanın en büyük üç favorisinden ikisinin ve bu takımların ardından ikincil favoriler arasında olan üç ekibin oluşturduğu B Grubu'na son torbadan dahil olan Danimarka için bu gruba ölüm grubu demek hafif kaçıyor olsa gerek. Ulusal takımların Alex Ferguson'u benzetmesini rahatlıkla kullanabileceğimiz teknik direktör Morten Olsen, milli takımın başındaki 12.senesini yaşıyor ve bu onun son turnuvası olacak. Coğrafi şartların büyük belirleyici olduğu, defansif güvenliği ön planda tutan, teknik oyunculardan ziyade güçlü oyuncular yetiştiren, duran topların bir numaralı gol atma stratejisi olduğu İskandinav futbolunun karakteristik özelliklerini Morten Olsen'in takımında da görmekteyiz.
Her ne kadar elemelerde aynı grupta yer aldığı Portekiz'i ekarte etmiş olsa da, Portekiz'in Danimarka'ya göre daha kaliteli bir takım olduğu açık. Danimarka'nin gruptan çıkabilmesi adına en iyimser senaryo, Hollanda'yla ilk maçta berabere kalmak ve ardından Portekiz'i yenmek şeklinde gelişecektir.
Olsen'in sisteminde parçalardan öte bütünün önceliği var, o nedenle detaylı bir oyuncu analizi yerine bu oyuncuların saha içindeki sistemi uygulayışları mühim. Uzun yıllardır bu takımın kalesini koruyan ve sakatlık yaşamadığı sürece de eldivenlere sahip olan Thomas Sorensen'in turnuvanın başlamasına on gün kala sakatlığı nedeniyle kadrodan çıkarılması Danimarkalılar için yeni bir sıkıntının daha doğmasına neden oldu. Onun yokluğunda kaleyi Manchester United'da David de Gea'nın alternatifi olan Anders Lindegaard koruyacak. Milli takımda kaptanlığa yükselen Daniel Agger, şu ana dek Liverpool formasını giyebildiği maçlarda hep Kırmızıların taraftarlarını etkiledi ve taşıdığı büyük potansiyeli görmemek mümkün değil, fakat onun da başı sakatlıklarla dertte. Sağlıklı olan bir Agger'in ise bu takımın iskeletini bir kaç kat daha sağlam kılacağı aşikar. Bu Avrupa Şampiyonası içinde bulundukları grup ve buna bağlı olarak benimsedikleri oyun planının bu turnuva sürecinde iyice katılaşacak olması nedeniyle Christian Eriksen o müthiş tekniğini kullanma şansını çok fazla bulamayacak, ancak bir kaç yıl sonrasında dünyanın en iyi ortasaha oyuncularından biri haline gelecektir. Arsene Wenger'in dahi kapasitesi hakkında net bir kanaate sahip olduğunu sanmadığım Nicklas Bendtner kaçırdığı gollerle ün yapsa da, bu sezon attığı 8 golle iyi bir Premier Lig yılını arkasında bırakarak geliyor.
XI (4-3-3): Anders Lindegaard; Lars Jacobsen, Simon Kjaer, Daniel Agger, Simon Poulsen; Christian Poulsen/William Kvist, Niki Zimling, Christian Eriksen; Michael Krohn-Dehli, Dennis Rommedahl/Thomas Kahlenberg, Nicklas Bendtner
Danimarka için umut şu anda çok uzaklarda aranması gereken bir kelime, Euro92'yi yaşamış bir ülke olaraksa, en azından umudun, her koşulda yaratılabileceğini deneyimlemiş bir ülke. Teselli olur mu bilinmez, fakat hiç yoktan Christian Eriksen gibi büyük bir futbolcu olma yolu ardına dek açık olan bir oyuncuya sahipler ve bu turnuva için olmasa bile önümüzdeki turnuvalar için şimdiden umutlu olmaya başlayabilirler.
Klasspor - Özhan Yüksel