Klasspor - Özhan Yüksel - Beştepe Gazabından Önce yazısı

Site İçi Arama


BEŞTEPE GAZABINDAN ÖNCE

9464 Okunma


Gençlerbirliği sezonu açarken Tosiç, Petroviç, Hleb, Hakan Aslantaş gibi iskelet oyuncularını kaybetmesi, kimsenin izlemek bir yana adını sanını dahi duymadığı 6 yabancı transfer yapması, yine -misal Meeuws veya Doll gibilerinin aksine- Avrupa'nın tanınır liglerinde çalışmamış olması itibariyle tamamen kapalı kutu teknik direktörüyle çok bilinmezli bir denklemi andırıyordu. O çok bilinmezli denklemde problemi en güzel çözme yöntemini de Stuart Baxter, sezon başı antrenmanlarını -alışılagelenin dışında- fizik kapasite arttırcı ve kondisyon yükleyici bir biçimdense topla gerçekleştirilen antrenmanlara ağırlık vermesini açıklarken yaptığı "Atlet değil; futbolcu yetiştiriyoruz" cevabıyla vermişti. Dolayısıyla takıma dair ilk beklentim futbol oynama şiarını benimsemiş bir takımla karşılaşmaktı.

Nitekim -Çaykur Rizespor'un ya tek yönlü savunmacılardan ya da hücumculardan oluşan top tutmaya namüsait dengesiz orta sahasının da etkisiyle- maç boyu topa sahip olan, oyunu belirleyen, senaryoyu yazan bir Gençlerbirliği'yle karşılaştık. Baxter'in "oyun niyeti"nin rakibe nazaran daha becerikli oyuncu topluluğuyla desteklenmesi; İrfan ve El Kabir'in top tutarak takıma rakip sahaya yerleşme fırsatı vermesi, Skulason ve "Panos" Dimitriadis ile dönen topların sürekli olarak toplanması ve 2.bölgede -Ahmet Oğuz'u da katarsak- 6 yeni oyunculu bir ilk 11'le sahada yer almamıza rağmen organizasyon becerilerimizin hiç de fena olmamasıyla mücadelede hakimiyet kurduk. Özellikle son iki faktör sırasıyla karşılaşmadaki üstünlüğümüz ve sonuca ulaşamamızın arkadasındaki anahtar etkenlerdi.

İskoç teknik adamın Gençlerbirliği'nin en güçlü bölgesi Skulason ve Panos'tan oluşan ikili orta saha bloğu idi. TSYD maçlarında Panos'u önlibero rolünde, daha geride konumlanan, omuzlarındaki yük topsuz oyunda ağır basan,; Skulason'u ise daha oyun kurucu rolünde, takımı organize eden pasör olarak izlemiştik. Dün ise bu roller ufak rötüşlardan geçmişti. Skulason pasör kimliğini kaybetmedi belki ama defansif becerilerinin de eksik olmadığını gösterdi. Çaykur Rizespor'un 2.bölgeden 3.bölgeye geçiş girişimlerinin sonlanmasının, kaptığı sayısız topla, baş müsebbibi oldu. Hakeza Panos da düz bir önliberodan fazlası olduğunu ön alana yaptığı dribblinglerle, ceza sahası çevresinde sürekli şut kovalamasıyla, hatta bununla da yetinmeyip ceza sahasına girip aradığı -ve bulduğu- golle gösterdi. Geçtiğimiz sezonlarda ya Petroviç gibi teknik becerileri muazzam ancak topsuz oyunda zaaf oluşturan yetenekli oyuncularla ya da Doğa, Gosso, Cem Can gibi defansif nitelikleri çok keskin, ancak 10 metreye dahi pas atmakta zorlanabilen tek yönlü oyuncularla kurmaktaydık o ikiliyi. Skulason ve Panos ise, bu saydığımız isimler gibi oyunun tek yönünde yetkinleşmektense, çift yönünün tüm gerekliliklerini sağlayan "modern orta saha oyuncuları". Bu iki ismi de İrfan Can gibi her türlü sihre muktedir bir 10 numarayla tamamlayınca oyunu kontrıol etmeye, domine etmeye çok yatkın bir merkeze sahibiz. Kurgumuzdaki en büyük avantaj bu.

En büyük noksanımız ise bu 2.bölgedeki organizeliğimiz ve hakimiyetimizi ön alanda bizi baskın kılıp pozisyona sokacak beceriye dönüştüremememiz. Santrfor arkası üçlüden İrfan kendini konforlu hissettiği alanda statik oynayan, çevresindeki oyuncuları besleyen, takımı yönetmeyi ve -dün olduğu gibi- asist veya asist öncesi pası atmayı seven bir oyuncu. Nitekim Tomiç de zaman zaman çok kıymetli yararlar vermesine, şut ve orta tekniği üst düzey bir açık olmasına rağmen amiyane tabirle "ruhsuz", dribblingi zayıf, düşük tempolu bir kanat oyuncusu. Bu ikiliye hem fizik olarak hem teknik olarak Süper Lig düzeyinde yetersiz kalacak gibi gözüken ve sıfır verimle maçı tamamlayan Spellman'ı ekleyince oyunu kontrol eden ancak ceza sahasını zorlayamayan bir hücum hattı ortaya çıktı. Bu üçlünün durağan kimliğine tempolu, ceza sahasını zorlayan, skor üretmeye yatkın bir çehre kazandırmak için ihtiyaç duyduğumuz şey ise delifişek, hücum aksiyonlarına girecek, dribbling yetenekleri olan, en az 10 gol barajını zorlayacak bir kanat oyuncusu. Stancu'yu en uca çekip, tam da bu özelliklere sahip El Kabir'i kanatta kullanmak bir seçenek olabilirdi ama Stancu'nun sakatlığının ciddi olduğu duyumları var; dolayısıyla en azından kısa vadede bu seçenek devre dışı. Eğer Baxter'in 5 maç sonra Cavcav'ın gazabına uğramayacağına bilsek Atabey veya Berat'a yatırım yapmak bir diğer seçenek olarak düşünülebilirdi, ama Beştepe standartlarında gerçekçi değil. El Kabir'i mevcut pozisyonunda tutup Guido'yu bu role adapte etmek ise mevcut kadro içerisinden -en azından Stancu'nun dönüşüne dek- ulaşılabilecek en akılcı çözüm gibi. Ya da dışardan bir çözüm olarak bir kanat oyuncusu transferi... Her ne şekilde çözümlenirse çözümlensin bu problem hem Baxter'in kısa vadede geleceğine hem de bu sezonki üretkenliğimize dair son derece önemli.

Hücumdaki sorunun yanı sıra bir de bağırmakla kalmayıp artık çığlık atan bir kaleci problemi mevcut. Ferhat herhangi bir Süper Lig ekibinin birinci tercihi olamayacak kadar yetersiz. Hal buyken Ferhat'ı kesemeyecek, Ferhat'tan da düşük düzeyde bir yabancı kaleci almak sindirilir bir tercih değil. Gökhan Değirmenci gibi sözleşmesi sona ermiş, harika bir sezon geçirmiş ve yaşı da bir kaleci için genç sayılabilecek bir ismin gözden kaçırılması transfer komitesinin -eğer varsa öyle bir şey- ne iş yaptığını sorgulatıyor. Birer cümle de Ahmet Oğuz ve Atta için edelim. Ahmet Oğuz son derece toy, amatörce hatalar yapıyor ancak barındırdığı potansiyel de gözden kaçacak gibi değil. Daha henüz ilk sezonunu geçiren bir oyuncu için sabırlı olur ve gelişimine destek verirsek kazançlı çıkacağımız fikrindeyim. Atta ise son derece atletik, hava toplarına iyi çıkabilen bir stoper görünümü verdi, fakat aynı zamanda pozisyonu için fiziği yetersiz ve her an kritik bir hata yapabilirmiş gibi duruyor. Atta'nın performansına bağlı olarak Hikmet o bölgede değerlendirebileceğimiz ilk stoper.

Sezon öncesi yazısı olması sebebiyle spesifik noktalara odaklanmaktan takım hakkında bütüncül bir yargıyı çok öne çıkaramadım. Fakat, en yalın haliyle belirtmek gerekirse, hem takımın -bu kadroyla üretilebilecek maksimum- becerisinden hem de iştahından, mücadele azminden son derece keyif aldım ve tatmin oldum. Tüm maçı yönlendirdik, rakibe doğru düzgün pozisyon vermezken -yeterli düzeyde olmasa da- maçı koparacak birkaç fırsat bulduk ve takımın iyi bir çalıştırıcının ellerinde olduğunun donelerini gözlemledik. Kaliteli birer kaleci ve ön alan oyuncusu bu takımın limitlerini daha da yukarı çekerdi, ancak elde olan malzeme buysa, Baxter, Beştepe gazabı üzerine yağmadan önce, bu oyunun ve emeğinin yanına çok geç olmadan sonuç da eklemek zorunda.

Facebook Yorumları
Facebook üzerinden yorum var.
Site Yorumları
YORUM YAZ
Adınız:
Yorum:
Okuyucularımızın görüşleri bizim için çok önemlidir.
İçinde küfür, hakaret, tehdit, aşağılama bulunmayan; aynı bilgisayardan farklı isimler ile yazılmayan tüm yorumlar yöneticilerimizin onayından geçtikten sonra en kısa sürede yayınlanacaktır.
3
unknown
28 Mart 201610:07
Bu cocuğu cok tutuyorum.iyi yazıyor.gelecekte iyi bir gazetede spor yazarı olacak
2
önder ayağıbuyuk
19 Ağustos 201515:16
Sol bekte oynayan ledovedicimi neyse adi su anki formuyla bu takimda oynayamaz, atta ise pozisyon bilgisi zayif bir goruntu verdi, el kebir santrofor pozisyonunda defansin Arasinda kayboluyor kanada cekilerek asist ozelligini kullanmak daha akillica, spellman zaten oyunda hic yoktu.
1
06vkr
19 Ağustos 201509:07
harika bir yazı olmuş, tebrikler. inşallah stancu\'nun durumu ciddi değildir yoksa durumumuz çok daha kötü olur.
ÖZHAN YÜKSEL