Başkent derbisi

Site İçi Arama


BAŞKENT DERBİSİ

Başkent derbisi

Özgür Erdi Akbaba başkent derbisini değerlendirdi.

9729 Okunma

Derbiler her zaman heyecanla beklenir; ama maalesef benim için özel olan Gençlerbirliği-Ankaragücü derbisini bir türlü derbi kıvamında izleyemedim. Gerek futbol yönünden, gerek kulüplerdeki krizlerden ne yazık ki gerçek tatta maçları bir türlü göremiyoruz başkent derbisinde. Umarım önümüzdeki yıllarda marka olabilecek derbileri seyir zevkiyle izleriz…

2011-2012 Spor Toto Süper Lig’in 4. haftasında oynanan Ankara derbisinde Gençlerbirliği ev sahibi statüsünde Ankaragücü’yle karşılaştı ve 1-1 berabere bitti. Aslında haklı bir beraberlikti. Detaylara geçip iki takımı ele alalım ve Gençlerbirliği’yle başlayalım. Yeni takım olma çabasında gibi görünüyordu Gençlerbirliği. Adı gibi genç bir oyuncu kadrosu ağırlıktaydı ve aynı zamanda tecrübeli ve yetenekli oyuncuları da elinde bulunduruyordu. Bu takımla hem bireysel hem de kolektif futbolun güzelliklerini yan yana sergilemek isteme hedefindeydi. Ancak futbolun taktiksel olgunluğunu daha alamayan ve bu yüzden bireysel özellikleri çok daha ön plana çıkaran bir Gençlerbirliği izledik 4 hafta boyunca. Ama ligin ilk haftasında tamamı genç kadrosuyla Samsunspor karşısına çıkan kırmızı siyahlı ekip 3-0 geriye düştükten sonra tecrübeli yetenekleri Azofeifa, Harbuzi ve Zec’in oyuna girişiyle ve 3-2 ye varan bir karşılaşma oldu.

Yani bu, takımın tecrübeli ayaklarıyla birlikte iyi bir takım oluşturacağının kanıtıydı. Haftalar sonra ise başkent derbisinde ilk hafta gibi olmasa da daha oturaklı ve geleceğe umut veren bir takım gördük. Soner Aydoğdu ve Oktay Delibalta’nın orta alandan ileriye doğru gelen hücum çeşitleri, Soner’in oyundaki boş noktalarda topu yönlendirmesi hücum oyuncularının atağa daha etkili ve daha hızlı çıkmalarını sağladı. Bir yandan da rakip takımın üzerine gidip adam eksilterek, ara pasları atmaya çalışan ayrıca kaleye direkt şutlar vurarak gol bulmayı düşünen Oktay Delibalta’yı izledik.

Oktay Delibalta Gençlerbirliği takımında iki yönlü orta saha oyuncusu olarak değil tek yönlü yani sadece defansif veya ofansif oynayabilse daha beğendiğim bir oyuncu olur.

Futbolun taktiksel olgunluğunu tam alamamış çok sayıda genç oyuncusu bulunan Gençlerbirliği’nin hedeflemesi gereken oyun yapısında geçen sene Fuat Çapa’nın Kasımpaşa’da uyguladığı takım oyunu en iyi örnek olarak aklımıza gelebilir. Daha da açarsak; geçen sene takım halinde çalışıp rakibine geniş alanlar bırakmayan, oyunu dar alana sıkıştıran ve rakip takıma oyun kurma şansı vermeyen bir Kasımpaşa, hücumda ise oyunu yönlere ayırıp uzun toplardan ve ara paslardan gelen, ayrıca da duran toplardan direkt gol ve kafa golü bulan bir Kasımpaşa vardı.

Ancak oyuncu kalitesi düşük ve çoğunluğu tecrübesiz olduğu için gereken başarıyı kazanamamıştı Kasımpaşa. Şimdi ise aynı şekilde bu kez bireysel yeteneklerin daha çok olduğu bir takımla Fuat Çapa’nın istediği takım oyun kurgusu oturtulursa, oyuncular futbol kişiliklerine tecrübe ve kalite de eklerse özel ve tehlikeli bir Gençlerbirliği izleyebiliriz. Fakat şu da bir gerçek ki acele bir santrfor ihtiyacı var. Gençlerbirliği’nin devre arasında bu soruna hemen çare bulacağını düşünüyorum.

Ankaragücü’nün ilk 4 hafta sonundaki Gençlerbirliği maçını göz önüne alırsak futbolcuların çok farklı mevkilerde oynamasını mı yoksa oldukça ilginç olan Ziya Doğan taktiğini mi konuşmalıyız emin değilim. Futbolcular, Güven Varol’un Beşiktaş maçında sağ bek oynaması gibi belki de mecburiyetten alakaları olmayan mevkilerdeydi. Fakat Ziya Hoca’nın anlam veremediğim bir oyun yapısı vardı. Santrforu bulunmayan Ankaragücü’nün bomba olarak nitelendirdiğim 19 yaşındaki Liberyalı forvet Tonia Tisdell’i ve bu tarzda birçok oyuncusunu gerçek anlamda kullanmayarak her maçta bütün takımın defansa dayalı bir futbol oynamasıyla gerçek anlamda güzel futbolu yok ettiğini düşünüyorum. Öyle ki genellikle Ergin Keleş, Turgut Doğan Şahin ve Özgür Çek ile ilk on bir oyuna başlıyor.

Devamında Tisdell ve Serdar Özkan’ın oyuna girişleriyle toplamda sadece ama sadece 3 oyuncunun hücumda bireysel yeteneklerine bakarak gol aradığı ve bu oyuncuların geride oyun kurarak mahalle maçlarındaki gibi tek başlarına topu alıp gidebildikleri yere kadar gittiği sonra birbirleriyle yardımlaşabilirse ve de top kaybı olmazsa gol pozisyonu doğabilecek bir Ziya

Doğan taktiği izliyoruz maalesef. Ancak 2 yıl öncesinde yani 2009-2010 yılında ligin 6.haftasında Kasımpaşa’nın başına gelen Yılmaz Vural, Ankaragücü’nden çok da farklı bir takımın başına gelmemişti.

Hemen hemen aynı durumlarda olan Kasımpaşa’nın başındaki tecrübeli teknik adam ise Kasımpaşa’da pasa dayalı bir futbol, defansta ve hücumda çoğunluk sağlayarak tehlike oluşturarak defansif futbolla kesin kazanma isteği olan bir takım çıkarmıştı o sezon. İlk altı hafta sıfır puan alan Kasımpaşa, ligi 41 puanla 12. sırada bitirmişti.

Ne yazık ki görünen Ankaragücü’nün bu anlayışla Süper Lig’e veda edeceği. Ancak Ziya Hoca elindeki takımı iki oyuna hükmeden bir takıma dönüştürürse, bir imkan doğabilir bence. Sıkı bir futbol izleyicisi ve antrenör aday adayı bir öğrenci olarak Ankaragücü’nün yönetimiyle, taraftarıyla, takımıyla hak ettiği yerlere gelmesini umuyorum en kısa zamanda.
 


Durali Akpınar'ın acı günü
Gençlerbirliği'nin yeni transferi antrenmana çıktı
Arif Ölmez'den flaş açıklama...
Trabzonspor'dan Gençlerbirliği'ne arka kapı oyunları!
Faruk Koca: Yeni stada yakışır bir takım yaratacağız.
Balıkesir engeli de aşıldı, Süper Lig'e 1 puan kaldı!
Facebook Yorumları
Facebook üzerinden yorum var.
Site Yorumları
YORUM YAZ
Adınız:
Yorum:
Okuyucularımızın görüşleri bizim için çok önemlidir.
İçinde küfür, hakaret, tehdit, aşağılama bulunmayan; aynı bilgisayardan farklı isimler ile yazılmayan tüm yorumlar yöneticilerimizin onayından geçtikten sonra en kısa sürede yayınlanacaktır.