Klasspor - Meriç Enercan - Bir avuç umut... yazısı

Site İçi Arama


BİR AVUÇ UMUT...

9150 Okunma


O kaybeden ve kaybettiren kafa yapısı… İşin özü, dün akşam umutluydum 19 Mayıs Stadı’na giderken… Maç bitiminde kırıldı umudum… Kaybetmedim, yitirmedim ama buruk, kırık terkettim stadı… Yeniden umutlanabilmek için bir avuç umudumu bir kenara saklayarak…

YILLARDIR maça kritik yazmayı bir kenara bırakmıştım. Gazete yöneticisi olarak haftada bir kez, zaman zaman da gerektiğinde bir köşe yazısı yazmak yetiyordu.

Merkezdeki Spor servislerini “Kedilerin” yönettiği bir düzende bu kadarı, yetip artıyordu. Kapasitesiz adamların düzeninde zaten benim de yerim yoktu. Bu nedenle nefes almaya çıktım veya çıkarıldım…

Neyse, Ankaragücü’nün bu akşam oynadığı İnegölspor maçına keyif yapmaya gittim kendimce.

Kahramanmaraş Fatihi oynayacak, kazanacak ben de zevk alacaktım…

Aldım da aldığım, stres ve öfke oldu.

Sahadaki sarı lacivertli takımın 9 oyuncusuyla bir kalecisi kendi yarı alanında rakibin ataklarını karşılıyor, karşı alana gitmeyi düşünmüyordu. Çirkin bir İtalya Kataneçyosu izliyorduk 19 Mayıs’da…

Sahaya forvet olarak sürülen Umut, orta alanda boş gezip ilk pozisyonunu 32. dakikada buluyor ama dışarı atıyor ve 45 dakikadaki bu pozisyon, “İlk ve tek” olarak kayda geçiyordu.

İkinci yarıda biraz kımıldayan Ankaragücü’nün kenar yöneticisi, bir başka bakış açısıyla “Kenardan Yönetemeyeni” sahadan çok saatine bakıyor, yanına gelen beyaz tişörtlü yardımcılarıyla konuşup “İlk saatini koluna takmış bir çocuk tavrıyla” bir daha koluna bakıyor, gol atması gerekirken sahaya sağbek sürüyordu. Daha sonra ikinci sağbeki, onun önüne koyuyor ama maç kazanılması için atılması gereken gol, bir türlü aklına gelmiyordu. Sanki “Bir beraberlik bana yeter” garabetiyle büyülenmiş gibiydi…

5-4-1 gibi insanın evinde oynamaktan utanacağı garip sistemin yalnız adamı Umut, partneri gibi gözüküp, geçen yılki oyunundan eser kalmayan Selim Teber ile birlikte yetersiz, çaresiz ve etkisiz sağlık için spor yaparcasına gezip duruyordu sahanın ortasında…

Ve karşılaşmanın 21. Dakikasında kenara ısınmaya gönderilen ve de kenarda unutulan Levent Kale, ortak tepkinin sonucu olarak, “Kurtarıcı göreviyle” sahaya yollandı, maçın bitimine 10 dakika kala…

Oysa birlikte maçı izlediğim Besim Güçtenkorkmaz 60. Dakikada dayanamayıp, bağırmış “Hoca maçı kazanacaksan Levent’i oyuna sok” diye… Kenardaki görevli, tribünlerin 75. Dakikada yükselen tepkisine dayanamayıp, saatine baka baka “Vakti gelmedi ama girsin bakalım” dercesine Levent’i gönderdi sahaya…

Kenarda unuttuğu bir başka hücumcu Teoman Sefa da gerekliydi kazanmak için…

Olsa olsa “Kazanmasam da olur… Yeter ki kaybetmeyeyim…”  diyordu kenardaki arkadaş…

Son yıllarda hep kaybeden, kazanmayı unutan “Ankaragücü’ndeki Gelenekçi Anlayış” bu olmalıydı…

Hani şu, geçen sezon da “Çocukları tanıyor, Fuat Hoca kalsın” diyen anlayış…

O zaman kaybeden ve kaybettiren kafa yapısı…

İşin özü, dün akşam umutluydum 19 Mayıs Stadı’na giderken…

Maç bitiminde kırıldı umudum…

Kaybetmedim, yitirmedim ama buruk, kırık terkettim stadı…

Yeniden umutlanabilmek için bir avuç umudumu bir kenara saklayarak…