ANKARAGÜCÜ’MÜ GERİ VERİN! ŞAMPİYONLUK SİZİN OLSUN!
“Zayıf, daima adalet ve eşitlik ister, hâlbuki bunlar kuvvetlinin umurunda bile değildir.” Aristoteles
İnsanlar, arzularının sonu olmadığı için bu arzuları tatmin edecek vasıtaların da sonunun olmamasını isterler. Arzu öyle bir şeydir ki hiç doymak bilmez. Birçok insanın hayatı, arzularını doyurma yollarını aramakla geçer. Cesaret kuvvetle birleşince büsbütün artar. Umut, uyanık adamın rüyasıdır. Fazileti olmayan insan, hayvanların en kirli, en vahşi, en muhteris ve en doymak bilmez olanıdır. Adalet önce devletten gelir. İyi, basit; kötü gibi kavramlar ise çok yönlüdür. Mevkilerini para ile satan kimseler, masraflarını geri almak yoluna düşerler.
Yakında, hakkında yazacağımız bir takımımız olmama ihtimali bile belirmeye başlamışken artık maç yazısı veya eleştirisi yazmak bana zül haline geldi. Sonun başlangıcı ve çoğunun farkında bile olmadığı bir çürümenin içindeyiz. Bütün hücrelerimize kadar işlemiş bir kanser ile karşılaşmadan şu anda tedavi edilebilir bir tümörü yenmemiz gerekmektedir. Kim bilir, belki de bu günler son mutlu günlerimizdir!
Ben takımım için hiçbir zaman karamsar olmadım. Biz 2. ligde de çok maç seyrettik. Hele şampiyon olacak bir takım tutma hevesinde hiç olmadık. Sevdamız belki de doğuştan gelen bir hastalık olarak yerleşti yüreğimize. Sadece onuru ile mücadele eden, dişe diş, kora kor top oynayan bir takım ve muhteşem taraftarı ile sevgimizi kuşaktan kuşağa aktardık. Türkiye bizi böyle tanıdı; renklerine âşık, beklentisi olmayan ve en vefalı taraftara sahip olan bir kulüp… Ama bir özelliğimiz daha vardı; hangi dönem olursa olsun taraftarına yakışır futbolcusu olan kulüp... Takım yendiği zaman tribüne gelip taraftarı ile üçlü çeken ve formasını taraftarına atan, yenildiğinde sahayı başı önde terk eden futbolculara sahip olan bir kulüptür Ankaragücü. Bizim topçumuz hiçbir zaman tam anlamı ile profesyonel olmadı; ruhunda hep bir Ankaragüçlülük ruhu taşıdı. Taraftarı ile maç günleri dışında da görüşen, sohbet eden ve taraftar liderlerini ziyaret eden futbolcular, adeta içimizden biri gibiydiler. Bazı zamanlar üst üste sekiz maç yenildik; onlar belki utandı ama biz yine de onları bağrımıza bastık ve tüm engelleri aştık. “HAYDİ BASTIR!” dedik. “GURURLUYUZ, GÜÇLÜYÜZ, ANKARAGÜÇLÜYÜZ!” dedik. “BAŞKENT BURAYA, YUMRUK HAVAYA!” dedik. Beraber sevindik, beraber üzüldük. Biz de takımımızın şampiyon olmasını istedik ama hiçbir zaman şampiyonluk görmek için Ankaragüçlü olmadık. Fenerbahçeli, Galatasaraylı, Beşiktaşlı olmayı ve ikinci bir takım tutmayı hiç anlamadık. Tandoğan’da taşlandık; Kore Şehitliği önünde coplandık; Gar önünde aslanlar gibi savaştık; takımı Beştepe’ye yüzlerce kez konvoyla götürdük. Fakat biz Yenikent ASAŞ Stadı’na, Saray Tesisleri’ne hiç ama hiç alışamadık. Futbolcumuzu maça giderken yalnız bırakmayı, arada bir dertleşememeyi, hatta çoğu ile hiç tanışamamayı kendimize yediremedik. Biz dört tribün hep beraber çukurda buluşur, maç öncesi organize olurduk; sohbet eder, birbirimize sarılırdık. Otoparklarımız, büfelerimiz ve bedava biletlerimiz yoktu o zaman. Biz Ankaragüçlüydük hepimiz; Maratonu, Gecekondusu, Saatlisi, Sol ve Sağ Kapalısı…
Futbolcularımız, hocamız, eski başkanlarımız, masörümüz, malzemecimiz hep Ankaragücü sevdası taşırlardı yüreklerinde. Oysa şimdi bakıyorum da neler oldu bize son 10 yılda? Başkanlar Fenerbahçeli, hocalar para düşkünü ve ruhsuz, topçular sadece profesyonel ve taraftar da vurdumduymaz oldu.
Siz inandınız mı Serkan, Barbaros, Koray, El Yasa, Broggi, Ceyhun gibi Ankaragücü’nün malı olan futbolcuların takıma uyum sağlayamadıkları için gönderildiğine? İnternet ortamında bile hangi futbolcunun kontratının ne zaman biteceği net bir biçimde yazarken bir kulüp bu hataları nasıl yapar? Bu kadar adamı satıp, ligin ilk maçında 17 kişi ile sahaya çıkılır mı? Madem adam alamayacaktın ve 17 kişi ile sahaya çıkacaktın, bu adamları niye yolladın diye sormazlar mı?
Arkadaşlar, kulübün içi boşaltılmaktadır! Ankaragücü’nün topçuları bir bir elden çıkarılarak operasyonun ilk bölümü tamamlanmış ve Ankarasporlu futbolcular takımda kalmıştır. İkinci aşamada ise kulüp bireyselleştirilerek adı geçen malum şahsa devredilecektir. Geçen sene, önce Hikmet hoca takımdan uzaklaştırılmış ve bu hedefleri gerçekleştirebilecek Ümit Özat takımın başına getirilmiştir. Zaten kariyeri olmayan bir hocanın takımın başına getirilmesi de bunu destekliyor. Arkasından Ceyhun, El Yasa, Broggi gibi Ankaragücü’ne yararlı olacak futbolcular ya gönderilmiş ya kızağa çekilmiştir. Stadın zemini bozuk olduğu halde yapılmamış; maçlar ASAŞ Stadı’na alınarak taraftarın bütünlüğü ve maça gitme azmi kırılmıştır. Takımı Saray Tesisleri’ne taşıyarak taraftarın takım üstündeki etkisi ortadan kaldırılmış; hatta içeri bile girmemize engel olunarak taraftar ve takım birbirinden tamamen soyutlanmış; taraftar adeta kendi sahamızda deplasman taraftarı haline getirilmiştir. En son olarak da taraftar birbirine düşürüldü. İşte bütün bunlar, takımın kişilere devredileceği ve Ankaragücü ruhu olmayan bir takım yaratılacağı düşüncelerini pekiştirmektedir.
İçinde biraz Ankaragücü sevgisi taşıyan, bu tribünlere yıllarını veren ve bugüne kadar dostça yaşayan tüm kardeşlerim; gelin bu oyunu bozalım! Hiçbirinizi birbirinizden ayırmıyorum. Bu tribünlere hepinizin ne kadar emeği geçtiğini biliyorum. Biz Ankaragüçlüyüz! Bayrağımızı mavi-beyaz yapamayız! Takımımızın anonim şirkete dönüştürülmesine rıza gösteremeyiz! Kimsenin adamı olamayız! Ben, sevincini tribünle paylaşmayan futbolcu, demeç verirken suratı gülmeyen bir hoca, Ankaragüçlü olmadığını her fırsatta söyleyen bir başkan, rengi sarı-lacivert olmayan bir takım istemiyorum! Şehitlerine saygısını kaybeden bir taraftar olmak istemiyorum! Anonim şirket olan bir takım tutmak istemiyorum! Bu takımla şampiyon olmak da istemiyorum! Şampiyonluğunuz da batsın, hedefleriniz de! Ben Ankaragücü’mü geri istiyorum! Çok geç olmadan…