Berkay Aydın, Ankaragücü'nü anlattı

Site İçi Arama


BERKAY AYDIN, ANKARAGÜCÜ'NÜ ANLATTI

Berkay Aydın, Ankaragücü'nü anlattı

Şu sıralar Uludağ Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümünde çalışmalarını sürdüren Berkay Hoca, işi gereği Bursa’da yaşasa da aklı ve kalbi hala Ankaragücü’nde...

12924 Okunma

Dr. Mustafa Berkay Aydın, doğma büyüme Ankaralı ve aynı zamanda sıkı bir Ankaragücü tarafarı. Ankaragücü’nün hayatına çok şey kattığını söylüyor. Şu sıralar Uludağ Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümünde çalışmalarını sürdüren Berkay Hoca, işi gereği Bursa’da yaşasa da aklı ve kalbi hala Ankaragücü’nde...
Zaten bir Ankaragücü tarafarı için, Bursa yabancı bir memleket olmasa gerek. Ankaragücü ile Bursaspor’un tribün kardeşliğinin hikâyesini bilmeyen yoktur. Uzun uzun anlatmayalım. Futbol ve Ankara’ya dair aklımızda çok soru olduğu için çaldık Berkay Hoca’nın kapısını. Bizi kırmadı. Yoğun bir çalışma temposu olmasına rağmen saatler süren röportajı bizimle gerçekleştirdi. Peki, neden onun kapısını çaldık? Sadece koyu bir Ankaragücü tarafarı olduğu için değil elbette. Berkay Hoca futbol aşığı olduğu kadar meseleyi bilimsel olarak irdeleyen bir sosyolog aynı zamanda… Duygu Hatipoğlu ile kaleme aldığı “Bastır Ankaragücü: Kent, kimlik, endüstriyel futbol ve tarafarlık” adında şahane bir kitabı bulunuyor. Konuyla ilgili daha çok kişinin kapısını çalacağız. Gazete Ankara Keçisi’nin ilk sayısında bu vesileyle bir dert sahibi olduğumuzun altını çizelim. Ancak Berkay Hoca bizden daha dertli çıktı!

-Geçmişten günümüze, Ankara’dan pek çok futbol takımı geldi geçti. Ancak Ankaragücü’nün kent ile bu kadar özdeşlemesinin altında yatan dinamikler nelerdir?

Öncelikle belirtmek gerekir ki, Ankaragücü, tarihi açısından oldukça özel bir kulüp. Evet, her kulüp kendince özeldir. Fakat Ankaragücü’nün hikayesi oldukça ayrıksıdır. Öncelikle, kulübün ilk oyuncularını bir kenara bıraksak bile kulübün ilk başkanı, yönetim kurulu üyeleri işçi sınıfından gelmektedir. Bu nokta çok önemli, sadece kulübün takipçileri oyuncuları değil, doğrudan kurucuları! Osmanlı Amele Cemiyeti’ni kuran kadrolar, işçilerbugün Ankaragücü olarak bildiğimiz camiayla aynı kökten gelir.

-Kuruluşu İstanbul’du değil mi?

Evet. Ağustos 1910’da bugün kabul ettiğimiz şekilde,sanayi mektebinin öğrencileri ve işçileri aracılığıyla iki kulüp kurulur: Altınörsİdmanyurdu ve Turan Sanatkarangücü. Esasen kuruluşları anlaşmazlığa dayanır, daha sonra hikâyeler ortaklaşacaktır.Ankaragücü Kulübü’nün Ankara’ya yerleşmesi Kurtuluş Savaşı sürecine denk gelir. Kurtuluş Savaşı’na tüm camia iştirak edecektir. Bu yıllarda ‘top oynanmaz, top atılır.’İmalat-ı Harbiye’de ortaya çıkan bağımsızlıkçı iradeyi işte bu iki kulübün unsurları oluşturacaktır. Kulübün tamamen Ankara’ya taşınması Kurtuluş Savaşı ile olurken, Ankara aynı zamanda bugün adı MKE’ye evrilecek olan bir sanayi ve işçileri de kazanacaktır. İşçilerin yerleştiği alanlar esasen bugün Altındağ Belediyesi sınırları içinde kalan bölgedir. Boşnak Mahallesi olarak bilinen bölge, Cebeci hattı vs. Ankara’da uzun yıllar Ankaragücü tribünleri sanayi işçileri tarafından dolduruldu. Bunun dışında daha önemlisi zaten kulüp 1970’li yılların başına kadar oyuncuları da kendi bünyesinden çıkarıyordu. Kulüp yönetimi zaman içerisinde ‘bürokratikleşse’ de kulübün oyuncusu, izleyicisi, takipçisi genel bir kültürün hatlarını çiziyordu.

-Altındağ olması bir rastlantı değil sanırım.

Kesinlikle değil. İşçi sınıfı yerleşim bölgelerinde özellikle Altındağ’da Ankaragücü’nün popüler olması rastlantı olamaz. Kökü de işte bu kentsel yerleşim hikayesine dayanır. Bunun yanında belirtmek gerekir ki, İmalat-ı Harbiye işçileri Ankara’da sosyal ve siyasal hayatı da etkileyen güçlü bir unsurdur. Kent içi toplu taşımada ilk adımı atmaktan, kentte ilk işçi bayramı kutlamasına kadar uzatılabilecek bir liste bu camianın köklerinde bulunan unsurlarca yaratıldı. Kentsel yerleşimlerde işçi sınıfı yerleşimlerinde oluşan kültürün benzeri futbol alanında Ankaragücü için çok etkili oldu. Ayrıca belirtmek gerekir ki, Hacettepe’nin mahalle olarak ortadan kaldırılması sonrası manevi mirasının Ankaragücü’nde temsil edilmesi de rastlantı değil. Altındağ’ın bu önemli sınır mahallesinin kulübünün önemli isimlerinin zaten kardeşleri, akrabaları Ankaragücü’ndeydi. Birçok ortak ve yakın ilişki söz konusudur. Dolayısıyla Ankaragücü’nün temsili kent bağlamında, futbol deyimiyle ayağını yere sağlam/sert basar.

-Ankaragücü’nün farkı nedir? Mesela yine köklü bir camiamız olan Gençlerbirliği’nden hangi yönleriyle ayrılır?

Gençlerbirliği ile her zaman farklı camialar olmuşlardır. Okumuşların, ‘münevverlerin’ takımı, zamanın Ankara’sının en iyi lisesinin öğrencilerine dayanan kuruluşuyla Gençlerbirliği, Cumhuriyet’le yaşıt oldukça özgün bir kulüptür. Buna karşın Ankaragücü işçi sınıfı camiası olduğu her haliyle net olan bir kulüp olacaktır. Ankara futbolunun bu iki camiası arasındaki farklılığa benzer farklılıklar bulmak Türkiye’de o kadar kolay değildir. Futbol kulüplerinin genel olarak tarihine bakıldığında ve karşılaştırıldığında camiaların temsili açısından böylesi bir farklılık bulmak kolay olmaz. Aynı zamanda Ankara’nın sosyal tarihinde ta Cumhuriyet öncesine dayanan, izleri bulunan ‘kabadayılık kültürü’ de özellikle halk sınıflarının yaşadığı mahallelerde sosyal hayatın, ‘Angaralılığın’ önemli bir bileşeni olur. Bugün Ankaragücü tarafarının
imajında ve kimliğinde de özel yeri olan ‘kabadayı’ olma nosyonunu hem işçi takımı olma hem de kentin özellikleriyle birleştirdiğimizde ortaya ilginç bir durum çıkacaktır. Şu belirtilmeli Ankaragücü, bilindik ‘kurum takımlarından’ değildir bu anlamda. Ankara birçok özel kurum takımına da ev sahipliği yapar. İşte PTT, Şekerspor, Ankara Demirspor vs. buna karşın Ankaragücü demin de belirttiğimiz gibi ‘kurumsal olarak’ yukarıdan aşağıya bir genelgeyle değil doğrudan işçiler tarafından kurulan bir kulüptür. Dolayısıyla camia oluşum süreçleri oldukça farklıdır.

-Ankaragücü’nün tribün kültürünü anlatır mısınız?

Bir zamanlar kendi stadyumu olan, işçilerin maaş kesintileriyle ayakta kalan bu büyük camia, 1960’lar ve özellikle 1970’lerin başında Ankara’da dikkatleri iyice çekecektir. Ankaragücü arkası- na aldığı bu tarihsel dokuyla beraber 1980’lerin başında da, ‘tribün kültürü’ anlamında,Türkiye’de öncü oluşumların ortaya çıkışını sağlar. Esasen bakarsak futbolda piyasa kurallarının ‘daha fazla ve daha geniş’ etkisi ‘tarafar’ olarak bildiğimiz geçmiş dönem izleyicisinden birçok açıdan farklı olan bir kesimi ortaya çıkarır. Mesela 1960’ların sonunda, Avrupa’daki profesyonelleşme piyasasının yayılım şiddetine benzer bir şiddet 1980’ler sonrası Türkiye’si için geçerli olur. Bu açıdan da
Ankaragücü tarafarlarının ‘oluşum süreci’ öncü oluşum süreçlerinden birisidir. ‘Güçlüler Grubu’ bu açıdan kıymetli bir örnektir. Örneğin Beşiktaş Çarşı Grubu’nun oluşum sürecindeki kritik tarih ve Güçlüler Grubu benzer zaman dilimlerini işaret eder. Aynı zamanda bu yıllarda ‘kentin, armanın’ korunmasını üstlenen genç bir yapı, yeni bir kuşak ortaya çıkacaktır. Bu kuşak inatçı, isyankar bir dile sahiptir, evrensel olarak genellersek benzer ilk tarafar oluşumları gibi...

-Kulübün 1970-1980 kupa başarıları yanında, 2000’lerin başındaki hızlı yükselişi dışında anormal bir başarısı bulunmuyor. Peki, bu kadar büyük bir destek nasıl açıklanabilir?

Futbolu sadece skora indirgediğimizde bunu anlamamız mümkün olmaz. Mesela yıllardır camia türlü krizlerle uğraştı. En son işte 3. Lig’de! Bugün 25 bin kişiye maç oynanıyor bu kentte, Ankaragücü’nün maçlarından bahsediyorum! 1000 km’lik deplasmana 1000 kişi gidiyor bu camiada, hem de bu şartlarda! Bu sayıları, soğuk havalarda ya da takımları biraz sıkıntı yaşadığında,‘tarihsel olarak torpilli İstanbul takımlarında göremezseniz… Bu anlamda dinamikler, tarihsel bağlar ve oldukça sağlam tarihsel ilişkilerde aranmalı. Ankaragücü bu kentte öteki Ankara’nın, eski Ankara’nın ve hayata isyan eden gençlerin futbol alanında adresi oldu. Böyle de gidiyor...

-Genel anlamda nasıldır Ankaragücü tarafarı?

Öncelikle Ankaragücü camiasının mottosu ‘gururluyuz, güçlüyüz’ akıllarda tutulmalı. Gurur başından itibaren sadece takımla ve kulüple gurur duymak anlamıyla sınırlı değil. Bir kente, bir değere sahip çıkmak anlamındadır. Gurur bu anlamda esaslı noktalardan birisidir. Benim de tribüne dahil olduğum 1990’lı yılların ortalarında, ‘inat, isyan, gurur’ ana temalardı. Tarafar bu şekilde sosyalleşir. Örneğin, kimi camialarda yaygın olabilen ‘iki takıma sempati’ vs. gibi durumlar Ankaragücü camiasında olacak şeyler değildir. Bu çok güçlü sosyal kural ve sınırlar aynı zamanda kimliği de güçlendirecektir. Ankaragücü tarafarının bağlılığı evrensel olarak klasik işçi sınıfı ağırlıklı camiaların bağlılığına benzer. Tutkusu, coşkusu ön plana çıkar.

-Gecekondu grubuna değinmeden olmaz tabi.

Gecekondu isimli çok önemli bir tribün grubu, onun ötesinde, bir kültürü var bu camianın! Gecekondulu olmaktan ‘utanılmaz’, gururla taşınır, gururla bağlanılır. Bu anlamda sınıfsal ifade açısından da oldukça önemli kritik bir durumdur. Ankaragücü tarafarını ‘tutku’ ile tanımlamak sanırım özet için daha uygun. Elbette bu tutkunun farklı bedelleri, farklı çıktıları da olabiliyor. İşin gerçeği Ankaragücü tarafarı ortalaması bir anlamda ‘anormal’, ‘normal olmayan’ birşeyler arar. Esasen her insanda açığa çıkabilecek bir durum olmasına karşın kimi kesimlerde çok daha belirgin yaşanır. Bugün bu kentin hemen tüm mahallelerinin en ‘hızlı bebeleri’ Ankaragücü’yle bir şekilde buluşur. Hayat onları buluşturur. ‘Sıkıntı’ varsa sıkıntılılar sizi bir anlamda çağırır. Bu sıkıntı yalnızca ekonomik manada değil, geniş anlamda...Hayatla ilgili bir sıkıntı... Bu sosyallik hayatın rasyonel dayatmalarını da, bir bakarsınız altüst eder. Her futbol tarafar grubunda elbette benzer özellikler var tamam. Ama bunun düzeyi, oranı Ankaragücü tarafarlarında çok daha yoğundur.
Mesela toplam tribündekiler açısından ‘örgütlü/ organize’ olan tarafar kesimi ‘izleyiciye/seyirciye’ oranla hayli fazladır. Tarafar yapılarında özel tiplerin oranı ortalama tarafar gruplarına göre daha fazladır. Yani bu senenin havasıyla tribünlerde söyleniyor ya, ‘şampiyon olalım Ankara’yı yakalım’ diye, evet bu enerji yakar! Ankaragücü tarafarlarının geldiği sosyal sınıf ile tarafar kimliği arasındaki bağlantıya takıldı aklım . Şimdi bu konuda kimi zaman yanlış anlamalar oluyor. Öncelikle şunu belirtmek lazım, elbette bu camianın tarafarları çok farklı sosyal sınıflardan gelir. Her açıdan baktığınızda böyledir. Bildiğiniz en köşeli anlamda burjuvasından, esnafına, kent yoksulundan orta sınıfına her tip insan bulunur elbette. Buna karşın çok geniş bir kitle desteği sağlayan kulübün elbette kitlesi de toplam nüfusu oluşturan kesimlerin ağırlığına paralel gider. Tarihsel özellikleriyle de işçi, emekçi takımı, halk takımı camiası özelliklerini taşır. Evet, gururla belirtmek gerekirse bu kentin en çok sıkıntı çeken kesimlerinde, bölgelerinde daha yüksek oranda destek bulur. Tarafarının geldiği kale arkasınıntribünün tümünün tarif edildiği bir camiadan bahsediyoruz. Ankaragücü nefes alma alanıdır. Camiada ilişkiler sadece maçtan maça kurulmaz, sosyal hayatı tümüyle kaplar. Bir yerde Ankaragüçlüler varsa ‘planlar’ aksayabilir!

-Zengin ya da ‘seçkin’ kabul edilen meslek gruplarından tarafarlar da var o zaman…

Fazlasıyla var. Ama genelde hepsine birey birey bakarsanız, çok da öyle ‘sıradan’ değillerdir. Yani kendi sosyal veya ekonomik kesiminin özelliklerini tipik yansıtmazlar. Bir yandan ‘farklı’, ‘enerjik’, ‘huzursuz’ bir şeyleri vardır. Doktoru mesleğinde başarılıdır ama ‘normal’ doktor değildir yani. İşadamı işinde gücünde bilindik işadamıdır ama deplasman yollarında tanımlayamazsın ekonomik sosyal pozisyonunu. O anlamda genel olarak halk sınıflarının pratiklerine de uygunlardır. Yukarıdan bakma olmaz bu camiada. Diğer yandan, ağırlıkla gelinen sosyal ve ekonomik sınıf ister istemez ortalama kimliğin şeklini veriyor. Spor pratiklerinde veya tribün kültüründe de bunu bulabiliriz. Mesela İngiltere Londra’da bir Fulham kulübü geleneği göreneği, pratiği ile bir Milllwall bir tutulamaz. İkisi de benzer tarihlerde kurulur ama kuruluşundan itibaren dayandığı ana kitlenin sektörel özellikleri bile kültüründe etkili olur. Ankaragücü de bu açıdan oldukça özel ‘öteki Ankara’nın, ‘eski Ankara’nın ve isyan etmenin bir şekilde sembolü olmuş. Çekiciliği de buradan. Elbette tamamen rastlantısal olamaz. Ankara’da zamanın en büyük sanayisinin işçilerinin kulübü, bu işçiler bir yerlerde yaşıyorlardı. Bu mekanlardaki ilişkiler de bu kimlikten etkilenecekti. Altındağ’ın eski Ankara mahallelerinin Ankaragücü’ne teveccühü o açıdan rastlantı olamaz.

-Duygu Hatipoğlu ile kaleme aldığınız “Bastır Ankaragücü: Kimlik, Kent, Endüstriyel Futbol ve Taraftarlık” kitabıyla ilgili bilgi verirken, “holigan, vandal” olarak etiketlenmeye çalışılan tarafarın yanında olduğunuzu belirtmişsiniz. Bunu biraz daha açar mısınız? 

Günümüzde endüstriyel futbolda istenmeyen önemli unsurlardan birisi de ‘tarafar’ esasında! Genel olarak sistem mantığının izleyici, tüketen seyirciyle ilgili bir problemi yok. Ama ‘tarafar’ anlam itibariyle müdahil olmayı, aktif olmayı temsil ediyor. Kendi kutsalları, kendi tarihi kendi gündemleri var. Sadece sahadaki mücadele veya kulübün transferleri değildir onların gündemleri. Etiketlenme, marjinalize etme, kriminolojik terimlerle tarafarın betimlenmesine karşın ifade ettiğimiz bir durum sizin belirttiğiniz. Bu hayatta yoksulluğun birey ve topluluklar üzerinde yarattığı şiddeti, milyonların geleceksizliğini görmeyen bir akıl pasif olma rolünde olmayanları etiketliyor. Bu, birçok alanda böyledir. Evrensel olarak futbolda da tarafarlar esasen oyundan çeşitli mekanizmalarla ‘dışarı sürülenlerin’ yeniden aktif olmak üzere kolektif oluşturdukları bir mecra. Bu anlamda öğrenecek de çok şey var. Hayata seyirci olursanız sadece sonuçlara katlanır ve izlersiniz. Kolektif şekilde müdahil olma çabası öğretici ve eşitleyicidir. Bir de tarafarlar bu süreç içerisinde ‘tek başına’ değil, ‘beraber’ hareket etmeyi öğrenir ve deneyimlerler. O sosyal gerçeklik bunun eğitimini de verir. Tek başına zayıf olanlar için ‘beraber’ olma çoğu zaman en mantıklı akılda kalma yöntemidir.

Biraz da ‘Bastır Ankaragücü’ marşını konuşalım mı?

Belirttiğiniz marşı Urfalı Babi besteleyip söylemiştir. Urfalı Babi olarak bilinen Yılmaz Kayral birçoğumuzun Salako flminden hatırlayacağı o şarkının hem oyuncusu hem de şarkısını besteleyen ismidir. 1970’lerde türkü formunu
gündelik dil ve sosyal adalet temalarıyla müziğe döken bir isim kendisi. 1970’lerin o ‘halkçı’ tiplerinden önemli bir örnek. Babi her zaman yaptığı gibi mizahla sosyal sorunları popüler bir dille sunuyor. Bakın üzerinden 45 yıl sonra
bizim tarafarımızın çoğu marşı ezbere bilir. Babi, toplumsal hayattan aldığı veriyi, üzerine eleştirel mizahı ve popüler unsurları alarak geri sunuyor 

-Ülkenin başkentinden bir lig şampiyonu çıkması gerekmez mi? Yoksa birileri Ankara’ya geride mi dur diyor? Biraz ilginç değil mi?

Oysa, Avrupa liglerinde başkent takımlarının müzelerinde şampiyonluk kupası yer alır .

Kesinlikle garip!Bir yandan da durduğunuz yere göre sinir bozucu! Bırakın şampiyonluğu, memlekette yeni stat yapılmayan kent kalmadı, Ankara’da ne 19 Mayıs’ın yenilenmesini görüyoruz ne başka bir şey. Yıllar sonra Eryaman’da bir proje ortaya konuldu ama nasıl olacak acaba? Şimdi burada şapkayı önüne koyması gerekenler var. Kentte etkili olanlar, belediye başkanları, idareciler… Bu onların da notudur aynı zamanda. Bunun yanında mesela Gökçek’in kulüpte etkili olduğu dönemde kitle için söylenmiş şeyler vardı. Şampiyonluk gibi. Fakat ‘tamamen elde etmeden’ bunu yapmayacağı imajı oluştu mesela bende. Yani yap, başar, zaten sen ‘efsane’ olursun. Neden illa ‘bu kulüp tamamen benim olsun’ deniyor? Sonra kulübü aldığın borç ve oyuncu yapısıyla bırakmıyorsun. Rekor borçla kulüp ortada kalıyor. Bu camia bu kadar büyük olmasa, bu camia bu kadar derin sosyal köklere dayanmasa hiçbir kulüp bu sürece dayanamazdı. Bizim kulübümüz bir ara sahaya sadece 17-19 yaşında oyuncularla çıktı. Burada ‘üçüncü dünya tipi endüstriyel futbol’ örneği görüyoruz. Ama Allah’ın adaleti midir nedir acaba, bu kulüp arkasındaki destek sayesinde yok olmadı. Diğer yandan mesela Osmanlıspor eski adıyla Ankaraspor’u ele alalım. Haydi karşılaştıralım. Birisi inanılmaz kaynakları olan, sportif başarı dediğinizde son yıllarda da fena sayılmayacak işler yapan bir kulüp. Para var, pul var, üst düzey oyuncular gelir gider. Ama ne eksik? İşte her zaman herşey endüstriyel futbol gerçeği ile, para ile olmuyor! Şampiyonlar Ligi finali oynasa, bu Ankaragücü, 3. lig maçındaki tarafarı bulamaz. Stadı tamamen ‘doldurulsa’ aynı coşkuyu bulamaz. Burası çok önemli! Ankara’nın temsili de, yeri de bellidir. İmalat-ı Harbiye işçilerinin alınterinin olduğu, 1970’lerde sanayi işçilerinin geniş kitlelerin büyük eğlencesi, 1980-1990’larda Ankaralı ‘Öncü kent gençlerinin’ kimlik ürettikleri bir mecra.Kuru gerçek hikayelere bu tarafar kitlesinde ‘gözü kapalı’ hayran olacak insan fazla bulunmaz. Bakın 3. Lig’de maçlarına bilet bulunamayan bir camiadan bahsediyoruz. Ankaragücü, bu kente şampiyonluk gelecekse altyapısı fazlasıyla olan bir camiadır. Bunu da tarafarı getirecek, bahsettiğimiz enerji getirecek. Görüşme için teşekkür ederim.

Kaynak: www.gazeteankarakecisi.com


Durali Akpınar'ın acı günü
Faruk Koca: Yeni stada yakışır bir takım yaratacağız.
Balıkesir engeli de aşıldı, Süper Lig'e 1 puan kaldı!
7
Ankaragücü'nden beklenmedik yenilgi!
1
Ankaragücü Şampi...!
4
İyi, kötü, çirkin!
Facebook Yorumları
Facebook üzerinden yorum var.
Site Yorumları
YORUM YAZ
Adınız:
Yorum:
Okuyucularımızın görüşleri bizim için çok önemlidir.
İçinde küfür, hakaret, tehdit, aşağılama bulunmayan; aynı bilgisayardan farklı isimler ile yazılmayan tüm yorumlar yöneticilerimizin onayından geçtikten sonra en kısa sürede yayınlanacaktır.
1
Cans06
14 Haziran 201708:26
Keyifle okudum. Çok ince tespitler var. Teşekkürler