"Pazar gecesi bomba gibi düştü gündeme. Daha doğrusu, 8-10 kişinin o saatlerde bildiği, ertesi sabahın ana gündem maddesi oldu Başkent'te.
Hakan Kutlu gitmiş, Hikmet Karaman gelmişti İstanbul'da gerçekleşen bir gece yarısı operasyonuyla. Sezona başlayıp, 7. haftada sonlanan 1. Hakan Kutlu dönemi, 17. ile 25. hafta arasında 2. kez yaşanıp, Kayseri yenilgisinin ardından "Perde" dedi.
İlk dönemde de istifaya zorlanan Hakan Kutlu idi. İkinci kez görevine son verildi. 27 yılını verdiği Ankaragücü'nden bu kez kovuldu. Görev başındaki yönetim, onun deyimiyle "27 günlük Ankaragüçlüler" idi. Ve o anladı ki, "27 günlükler, iktidarda ise 27 yıllıkları kovabilirdi."
Aslında gidiş nedeni ilginçti. Elbette işler kötü gidiyordu. Ve mutlaka bunun bir sorumlusu olacaktı. Ve de çoğunlukla olduğu gibi bu, teknik direktör idi.
Anlı şanlı başkanlar ile yönetimleri gitmezdi. 25 futbolcuyu da kovmak da mümkün değildi.
Elde kalan Teknik Direktör idi.
Hiç mi suçu yoktu Hakan Kutlu'nun. Vardı elbette. Öncelikle ham iken, kendini olmuş sanmak.
Sonra liderlik özelliklerine ilişkin sorun yaşamak. İlk dönemde gönderilen yardımcılarına arkadan el sallayıp, oturduğu yerden "Güle güle" demek. Bu yanlışın, oyuncuları üzerinde yaratacağı olumsuz etkilerini hesap edememek.
Ve sonra ikinci dönem öncesi, "İyi düşün, koşullar kötü. Zaten geri dönüşler, her zaman risktir" diyen büyüklerinin sözünü dinlememek.
Hayatın özeti, "Gençler bilebilse, büyükler yapabilse" idi.
Bunu şimdi öğrendi Hakan Kutlu...
Herşey hayal etmekle başlar
Hikmet Karaman, üçüncü kez Beştepe'deki oda kapısını açıp içeri girdi. Peki ne olur, ne yapar Karaman?
Geçen iki dönemde, hayat verdiği takıma şimdi "kısa dönemin kurtarıcısı" sıfatıyla gelmişti. Üstelik daha zor bir puan durumu, daha ağır şartlarda.
Üç aydır maaş alamayan kulüp çalışanları, 10 ayda hakettiği ücretin sadece üçte birini cebine koyabilen futbolcu grubu ile "Diriliş Savaşı" verecek Hikmet Karaman.
Kolları sıvayacak, işe koyulacak ve nefes almadan hesap yapacak.
En büyük şansı, geçmişten daha iyi bir takımı olması ve tribünlerin tehlikenin farkına varması.
Bu nedenle ayağa kalkmak, kolay olmasa da mümkün.
Önce hayal edecek, sonra işe koyulacak ve ardından başaracak.
Zaten herşey hayal etmekle başlamaz mı?
Ya başarır ya da...
Son dönemde Beştepe'nin popüler tartışması, iki gün sonra yapılacak kongrede tek başkan adayı olan Cengiz Topel Yıldırım'ın "Birilerinin adamı olup olmadığı" konusu.
Onursal Başkan'ın delege yapısındaki etkinliği düşünüldüğünde, başkan olacak kişinin herkes ile iyi geçinmekten başka çare yok. Zaten kavganın son dönemde Ankaragücü'ne zarardan başka bir şey vermediği de ortada.
Üstelik, Cengiz Topel'in, Ankaragücü ile Melih Gökçek arasında gerçekleşmek üzereyken bozulan ortaklık sürecinde adaylığını açıklayıp, Onursal'dan veto yemesi de bir gösterge. Mevcut yönetimin bir üyesi olmasına karşın, M.Kemal Ünsal'a tercih edilmesi de.
Sonuçta artık bir başkan adayı var Ankaragücü'nde.
Kimseye bir mahkumiyet, mecburiyet yok bundan böyle. "Ne yapayım, iş başa kaldı" söylemlerine de...
Topel'i iyi tanımam. Kimin adamı olduğunu, kimi adam tuttuğunu, ne yiyip içtiğini, neyi sevdiğini, neden hoşlanmadığını da hiç bilmem. Bakıp görecek ve öğreneceğim.
Bildiğim tek şey, o koltuğa oturursa "ekibini iyi seçmesi, aldığı sorumluluğu yerine getirmesi ve Ankaragücü'nü kurtarması için" önünde sadece 9 hafta var.
Ya başarır ya da...
Okuyucuların Tercihi
Copyleft 2015 - klasspor.com. "İnsan beyninin ürettiği hiçbirşey bize ait değildir." Klasspor editörleri ya da yazarları tarafından üretilmiş tüm haberleri, yazıları, fotoğrafları ve videoları sormadan, kaynak göstermeden kullanabilirsiniz.Kaynak gösterirseniz o sizin güzelliğiniz olur. Göstermeyene küfür, gösterene teşekkür etmiyoruz.
klasspor.com basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.
Sitemizde yapılan tüm yorumlardan yazarları mesuldür. Boşuna hukuki süreç yaşamamak için biz kontrol etmeye çalışıyoruz ancak gerekli durumlarda IP adresleri "Aman tanıdıktır" diye düşünülmeden savcılara verilebilir.