Alkaralar'ı dirilten adam : Fuat Çapa

Site İçi Arama


ALKARALAR'I DİRİLTEN ADAM : FUAT ÇAPA

Alkaralar'ı dirilten adam : Fuat Çapa

Son yıllarda düşüşe geçen Gençlerbirliği, Fuat Çapa’nın gelişiyle yeniden zirveyi zorlamaya başladı. Goal.com genç teknik adamla keyifli bir röportaj yaptı.

3791 Okunma

 

Kariyerinize Belçika’da başladınız. Türkiye’ye gelişiniz nasıl oldu?

Teknik direktörlük kariyerime başladığımda Türk kulüpleriyle sürekli temastaydım. Belçika’da ve Hollanda’da oynayan oyuncular hakkında bilgi alışverişinde bulunuyorduk. O dönemde Gençlerbirliği’nde transfer edilen bazı oyuncular hakkında da ben bilgi vermiştim. Yani kulüple olan ilişkilerim iyiydi. 2007’de Pro Lisans’ı aldım. Belçika’da 2. Lig’de bir takımı çalıştırıyordum. Yeni sezon için kadroyu hazırlamıştık. Yanlış hatırlamıyorsam 15 Haziran’da İlhan Bey’le (Cavcav) telefonda görüştük. Bana “Gençlerbirliği’nde çalışmak istiyorsan yarın uçağa bin gel” demişti. Ben de bu çağrıya uydum ve Türkiye’ye geldim.

2007’de Gençlerbirliği’nin başında geçirdiğiniz dönem neden kısa sürdü?

Bazı alışkanlıklarınızı taşıdığınız zaman gerçeklerden uzaklaşabiliyorsunuz. Avrupa’da kadronuz bellidir. Siz teknik direktör olarak gider, önerilerinizi yaparsınız ve yönetim de ona göre çalışmaya başlar. Ben 2007’de Gençlerbirliği’ne geldiğimde İlhan Bey, “Teknik ekibin ve oyuncu kadron bu. Bu insanlarla çalışacaksın” demişti. Bu konuda duyumlarım vardı ama kendim yaşamadığım için net olarak bilmiyordum. Ben de büyük bir heyecanla gelmiştim. Teklifi kabul ettim ve göreve başladım. Saha kenarında ekip olmak çok önemli. Saha içindeyse takım olmak çok önemli. O dönemde bu durumu sağlayamadık. Ne ekip olabildik, ne de takım olabildik. İkisi olmayınca da başarı gelmesi mümkün değil.

Avrupa menşeili | Belçika'da teknik direktörlük eğitimi alan Çapa, uzun yıllar boyunca Avrupa'da çalıştı.

Bu sezon yeniden Türkiye’ye dönerken kaygılarınız var mıydı?

İlk gelişimdeki üç aylık dönemde çok şaşırdım. “10 yıl boşuna okumuşum” diye düşündüm. Türkiye’deki gerçekler beklentilerimde örtüşmemişti. Ancak geri dönmek için çok kararlıydım. Bu çok kolay olmadı. Çünkü insanlar sizin özgeçmişinize bakıyor ve beş maç sonra ayrıldığınız görüyorlar. Böyle olunca Türkiye’de insanlar size önyargıyla yaklaşıyorlar.

Türkiye’den ayrıldıktan sonra Hollanda’da kariyerinize devam ettiniz. O dönem size neler kattı?

Hollanda’da çalışmanın bana her anlamda katkısı oldu. Çünkü Hollanda’da teknik direktör olabilmek için önemli vasıflara sahip olmanız ve bazı testlerden geçmeniz gerekiyor. Psikoloji testi yapıyorlar, taktiksel becerilerinizi ölçüyorlar, antrenman programlarını nasıl hazırladığınıza bakıyorlar… Bu testlerden sonra sizinle çalışıp, çalışmamaya karar veriyorlar. Bu süreci iyi geçirdiğiniz zaman özgüveniniz artıyor. Bu şartlar altında çalışmak da benim için oldukça verimli olmuştu.

Türkiye’ye yeniden dönüşünüz nasıl oldu?

Kasımpaşa’nın futbol şube sorumlusu Süha Sidal’la Hollanda’daki ve Belçika’daki oyuncuları yakından takip ettiği için sürekli görüşüyorduk. Çalıştırdığım takımları izliyordu ve oynattığım futbolu beğeniyordu. Ben de bir gün Türkiye’de bu şansın yeniden bana doğacağını biliyordum. Zaten son çalıştığım kulüpte sözleşmemde Türkiye’den bir Süper Lig takımından teklif gelirse fesih hakkım bulunuyordu. Geçen sezonun ilk yarısında Kasımpaşa’da işler iyi gitmeyince benimle devam etmek istediler. Takımın konumuna bakarak çalışmaya başlasaydım çok pozitif olmazdım. Ancak benim için iki etken önemliydi. Birincisi benim oynattığım futbolu beğenen Süha Sidal’in orada olmasıydı. İkincisi de kulüp başkanı Hasan Hilmi Öksüz’ün varlığıydı. Zaten İlhan Bey’le olan iletişimim de kopmamıştı. Beni bazı Süper Lig ve Bank Asya 1. Lig kulüplerine önermişti.

Kasımpaşa’daki yarım sezonu nasıl geçirdiniz?

Kasımpaşa’ya geldiğimde tablo çok iç açıcı değildi. Herkes lige havlu atmış bir takımın varlığından bahsediyordu. Ancak ben iyi işler yapacağıma inanıyordum. Ama psikolojik olarak oyuncuları motive etmek zordu. “İkinci yarı farklı olacak. Farkı kapatabiliriz” derken takımın en iyi oyuncularından biri olan Yekta’yı (Kurtuluş) Galatasaray’a gönderince işler tersine döndü. Bunun oyuncular üstündeki etkisi ilk haftalarda biraz ağır oldu. Söylediklerinizle uyguladıklarınızın örtüşmediğini görüyorlar. Ancak bunu alınan galibiyetlerin de yardımıyla birkaç hafta sonrasında toparladık. İnsanlar da ligin son sırasında olmamıza rağmen bizi izlemekten keyif alıyorlardı.

 

Beklenmedik ayrılık | Yekta'nın Galatasaray'a gidişi Fuat Hoca'nın işini zorlaştırmıştı.

Gençlerbirliği’ne dönüşünüz nasıl oldu?

Sezon başında yaptığımız görüşmelerde İlhan Bey gibi yöneticiliği ve futbolu çok iyi bilen bir başkanla yeniden çalışmak beni heyecanlandırdı. Bana olan güvenini hissetmiştim. Gençlerbirliği’nin vizyonunu anlattı. Genç oyuncularla yola çıkacağımızı ve fazla transfer yapmayacağımızı söyledi. Bu şekilde göreve başladım.

Takımla şimdiye kadar geçirdiğiniz dönemi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hazırlık döneminin ikinci haftasından itibaren oyuncu grubuna olan güvenim artmıştı. Belçika’daki kamp, Türkiye’deki hazırlık maçları ve Hızlı Tren Turnuvası bizim için çok iyi geçti. Ancak lige başladığımızda milli maçlar bizi sıkıntıya soktu. Azofeifa’nın Kosta Rika’ya gitmesi, Curri’nin milli takımdan sakat dönmesi, Zec’in takıma geç dönmesi bizi zorladı. Kadro da sayısal olarak geniş olsa da birbirini tamamlayan oyuncular konusunda sıkıntı yaşadık. Dengeyi sağlayamadığımız için sıkıntı yaşadık. Sezona bu şartlar altında başlayınca sonuçlar da dengesiz bir biçimde gelişti. Ancak ne zaman bu oyuncular takıma geri döndüler işleri yoluna soktu. Zec’in formunun yükselmesi, Soner’in yeniden ön plana çıkması, Tum’un ve Curri’nin istikrarlı bir çizgi yakalamalarıyla çıkışa geçtik. Zaten ben sezon başındaki kötü dönemde bile Gençlerbirliği’nin ligin flaş takımı olacağını söylüyordum. Nitekim ilk yarı itibariyle de bu başarıyı sağladık.

Başarıda dengeye önem verdiğinizi söylediniz. Kadronuzda da bu göze çarpıyor zaten…

Elbette. Hepsi birbiriyle aynı özelliklere sahip oyuncularla başarılı olamazsınız. Bazılarının fark yaratması gerekiyor. Bazen taraftarlar oyuncu tercihlerini eleştirebiliyor. Oynamayan oyuncunun kapasitesi oynayandan daha fazla olabiliyor. Ama sahadaki oyuncu farklı bir özelliğiyle ön plana çıktığı için tercih ediliyor. Dengeyi kurabilmek için bunların üstünde durmak zorundasınız. Gençlerbirliği taraftarı sadece skora değil oynanan futbola da önem veriyor. Ancak iyi futbolun yanında skorun da gelmesi çok önemli. Biz de onları mutlu etmek için bazen skora odaklı oyuncu tercihlerinde bulunabiliyoruz.

Az transfer, çok iş | Fuat Çapa, mütevazı kadrosuyla play-off'u zorlayan bir takım yarattı.

 

Sezona diğer takımların aksine sakin bir transfer dönemi geçirerek girmek gözünüzü korkuttu mu?

Hayır. Çünkü buradaki oyuncuların belli özellikleri var ki kadroya katılmışlar. Önemli olan mevcut futbolcuların özelliklerine göre bir şeyler üretmek.

Oyuncularla iletişime önem veriyor musunuz?

Yaklaşımınızla oyuncunuza inanıp inanmadığınızı hissettirebiliyorsunuz. Kullandığınız kelimeler ve tavırlarınız oyuncuya olumlu veya olumsuz etki ediyor. Elbette doğrudan oyuncuyla iletişim kurduğunuzda daha iyi tepkiler alıyorsunuz. Bu yüzden ne yabancı oyuncularla konuşurken ne de teknik ekipteki yabancı arkadaşlarımız oyuncularla konuşurken tercümanlardan yardım almıyoruz. İleride de bir tercümanla çalışmayı düşünmüyoruz. Çünkü yerli oyuncular İngilizce dersleri, yabancı oyuncular da Türkçe dersleri alıyorlar. İngilizcesi iyi olan oyuncular da İspanyolca dersleri alıyorlar. Ben de kendimi geliştirmek adına İspanyolca öğreniyorum.

Öyleyse uzun vadeli planlar yapıyor olmalısınız?

Gençlerbirliği’yle olan sözleşmem sezon sonunda bitiyor. Ancak ben hiçbir zaman bir sezonluk planlar yapmam. Üç senelik hedefim Gençlerbirliği’nin altyapısından yetişmiş 6-7 genç oyuncuyu takıma monte edebilmek. Elbette bu süreçte hedefler de önemli. Belirlenen hedefler doğrultusunda her sezon iki oyuncuyu takıma kazandırabilirsek ne mutlu bize.

Türkiye’de çalışmak Avrupa’da çalışmaktan daha mı zor? Üzerinizde daha çok mu baskı hissediyorsunuz?

Türkiye’de başarının ne olduğu belirlenmiyor ki! Sezon başında gerçekçi bir plan yapmak zorundasınız. Taraftarları memnun etmek için sezon başında “İlk dörde oynayacağız” diyebilirsiniz. Ama o hedefe ulaşamadığınızda da sonuçlarına katlanırsınız.

Türkiye liglerindeki oyuncu kalitesi hakkında ne düşünüyorsunuz? Yetenek bakımından eksiğimiz var mı?

Bana göre Türkiye, en yetenekli oyuncuları bünyesinde barındıran ülkelerden biri. Ama örnek vermek gerekirse buraya gelen üst düzey pek çok teknik direktör yurtdışına gittiklerinde bir Türk oyuncuyu takımlarına transfer etmediler. Yaşanan sorunu bu örnekle açıklayabiliriz. Bence bu sorunun cevabını bulursak sorunu da çözebiliriz.

Taraftarın Gözdesi | Fuat Çapa, Gençlerbirliği tribünlerinin de kalbini kazanmayı başardı. 

Altyapı eğitimine verilen önem yeterli mi?

Türkiye’de son yıllarda tesisleşme alanında yatırımlar yapılıyor. Bunlar da genellikle üstyapıyı hedefleyen yatırımlar oluyor. Altyapıdan bir şeyler almak istiyorsanız bazı bedelleri ödemeniz gerekiyor. Siz altyapı antrenörlerine 1000 TL maaş verirseniz o adam geçimini sağlayabilmek için başka işler yapmak durumunda kalır. Ama geçimini sağlayabileceği bir ücret öderseniz tüm mesaisini altyapı için harcar ve siz de iyi sonuçlar alırsınız. Süper Lig’deki her takımın kadrosunda 90’lı yıllarda doğmuş oyuncular var. Kaç tanesi yetenekleri ölçüsünde şans bulabiliyor? Hem Türkiye’de okulla futbol arasında seçim yapmak zorunda da değiller. Ya sabahçı ya da öğlenci oluyorlar. Günün yarısını okula ayırıp diğer yarısını futbolla doldurabilirsiniz. Avrupa’da çocuklar öğleden sonra 4’e 5’e kadar okulda kalıyorlar. Sonra da gidip sporlarını yapıyorlar.

Ankara’daki hayatınızdan memnun musunuz?

Valla Ankara’yı görme fırsatım olmadı. 22 Haziran’da göreve başladım. Kulüp de Çukurambar’da bir daire tutmuştu. Orada sadece üç gece kaldım. Tüm vaktimi tesislerde geçiriyorum. Dairenin sadece beş odası olduğunu biliyorum!

Bir başkent olarak Ankara’dan şampiyon çıkmamasını nasıl yorumluyorsunuz?

İlerleyen yıllarda UEFA’nın finansal kriterleri devreye girecek. O zaman Türkiye’den kaç takım Avrupa’da mücadele edebilmek için lisans alacak ki? O sürece iyi yapılanarak gelen kulüpler Türk futbolunda bayrağı devralacaktır. Gençlerbirliği’nin de içinde bulunduğu Anadolu kulüpleri ilerleyen yıllarda İstanbul hâkimiyetini sarsabilirler.


  • GOAL.COM TÜRKİYE

 


Gençlerbirliği'nin yeni transferi antrenmana çıktı
Arif Ölmez'den flaş açıklama...
Trabzonspor'dan Gençlerbirliği'ne arka kapı oyunları!
6
Gençlerbirliği'nde futbolcular ayıp etti, başkan tepki gösterdi!
Gençlerbirliği rahatladı!
2
Gençlerbirliği, Bursa'dan puanı çıkardı!
Facebook Yorumları
Facebook üzerinden yorum var.
Site Yorumları
YORUM YAZ
Adınız:
Yorum:
Okuyucularımızın görüşleri bizim için çok önemlidir.
İçinde küfür, hakaret, tehdit, aşağılama bulunmayan; aynı bilgisayardan farklı isimler ile yazılmayan tüm yorumlar yöneticilerimizin onayından geçtikten sonra en kısa sürede yayınlanacaktır.