Veli Necdet Arığ söyleşisi...

Site İçi Arama


VELİ NECDET ARIĞ SÖYLEŞİSİ...

Veli Necdet Arığ söyleşisi...

Dün kaybettiğimiz Veli Necdet Arığ ile yazarımız Ziya Adnan'ın 2006 yılında yaptığı söyleşiyi yayınlıyoruz.

4340 Okunma

Adı Veli Necdet Arığ…

O, Ankara futbolseverinin ‘Veli amcası’. Cumhuriyet ile yaşıt, 1923 doğumlu. Çok küçük yaşlarda sevdalandığı futbolun içinde dolu dolu bir yaşam geçirmiş, eski toprak dedikleri.

Türk futbolunun mazisini, bilhassa Ankara futbolunu ondan iyi bilen az çıkar herhalde. Genç takımlarda futbolculuk, sonrasında gelen Uluslararası futbol hakemliği, TSYD Ankara Şubesi kurucusu, spor yazarlığı. Milliyet gazetesinin Ankara bürosunu kuranlardan. Futbolun içinden biri Veli amca, bilgili, dost canlısı, içten. Soğuk bir Aralık akşamı kapısını çaldım, elbete haberli. Sonra, konuştuk futbol üzerine, ben sordum o cevapladı. Gözlerinin içi gülüyordu konuşurken. Keyif aldım onu dinlemekten.

Umarım okuyanlar da benim gibi keyif alacaktır bu söyleşiden…

• Türk futbolun en eski taraftarlarından birisiniz. Ayrıca, Ankaragücü tarihini anlatan bir kitabınız da var. Kaç yaşındasınız, bize, spora ve futbola olan sevdanızın sizi bugünlere nasıl getirdiğini özetleyebilir misiniz …

1923, Bursa Mustafakemalpaşa doğumluyum. Bilmeyenler için hatırlatma, Kurtuluş savaşında Mustafakemalpaşa’ya ilk giren birliğin komutanı Mehmet Arif, Ankaragücü kulübünün futbolcusu ve hocası idi. Futbol ile ilk tanışmam, çok küçük yaşlarda öğrenim için geldiğim Ankara Gazi lisesine denk gelir. Okul takımında oynarken, Ankaragücü kulübüne o senelerde büyük hizmetleri geçmiş orta saha oyuncusu Nusret Göktuna, bizim okulda üst sınıflarda idi. Beni oynarken izlemiş ve beğenmiş. Bana ‘Ankaragücü genç takımında oynar mısın’ diye sordu. Seve seve kabul ettim. Genç takımda ki, ilk yıllarımda savunmanın sağında görev yaptım. 1935- 1938 senelerinde Ankaragücünde forma giydim. ‘A’ takımda çok fazla forma şansı bulamadım. 1948 senesinde futbol hakemliğine başladım, 1949 senesinde kursu başarı ile tamamladım. 1950’den, 1972 yılına kadar hakemlik yaptım.

 

• Kaç senedir tribünlerdesiniz…

Tribünlerde ilk maçım 1936 senesine denk gelir. Bir Ankaragücü maçı idi ve Nusret Göktuna götürmüştü. O günden bu zamana kadar, yani 13 yaşımdan beri Ankaragücü’nün deplasmanlar da dahil hiçbir maçını kaçırmadım, tabi hakemlik yıllarımı saymazsak. Hakemliğim sırasında bu tribünlerden uzak kaldım.

Bu arada aklımda yer etmiş bir hikayedir, rahmetli eşim bir gün futbola çok zaman ayırdığımdan, bir aile olarak zaman geçiremediğimizden dem vurmuştu. ‘Adeta’ demişti, ‘benimle değil futbol ile evlisin.’ Sözlerinde haklı bir sitem vardı. Hakemlik yıllarımda, on hafta üst üste maçlarda görev aldığım olmuştu. Bir hafta sonunu bile ailem ile geçirme fırsatım olmamıştı.

Eşim sitemlerinde haklıydı. İşin garip tarafı o günde Ankaragücü - Fenerbahçe maçı oynanacaktı. Kendisine hak verdim ve o gün maça gitmeyeceğimi söyledim. Çok şaşırdı. Herhalde biraz da sevindi. Söz vermiştim, ama aklım maçta kalmıştı.

Maçın başlamasına yakın, biraz mutfakta oyalanıp maçı unutayım diye düşündüm. Önce kazara tabağı, sonra da bardağı kırınca, rahmetli eşim ‘Senin aklın maçta, bu gidişle mutfakta tabak bardak kalmayacak, hadi sen en iyisi maçına git’ dedi.

Yanılmıyorsam, sene 1965 idi.

Veli amca bu hikâyeyi anlatırken, aklıma rahmetli babam geldi, malum annem de az çekmemişti babamın futbol tutkusundan. Bu eski topraklar futbola pek sevdalıydı. O da, Ankara takımlarının maçlarını kaçırmazdı. O devrin kadınları pek anlayışlı olmalıydı.

 

• Hala maçlara gidiyor musunuz …

Evet, Ankara’da oynanan hiçbir süper lig maçını kaçırmam. Ama ne yazık ki artık deplasmanlara gidemiyorum.

 

• Hakemlik döneminizde hiç Ankaragücü maçı yönettiniz mi …

Bir kez Ankaragücü maçında görev aldım. O zamanlar futbol federasyonu başkanı olan Orhan Şeref Apak ve Hasan Polat, hakemlerden bir form doldurarak ‘Taraftarı oldukları takımı’ açıklamalarını istemişti. Ben Ankaragüçlü olduğumu bildirdim. Bu güzel bir uygulama idi, bu sayede hakemler taraf oldukları takımın maçına verilmezdi. O sene, Ankara Çocuk Esirgeme kurumun tertiplediği dörtlü turnuva da, Ankaragücü- Hacettepe maçını yönettim. Hatta maçtan önce, bölge hakem komitesi görevlisi Burhan Atakan’a ‘Ankaragüçlü olduğumu, kendime güvendiğimi ancak bu atamanın yanlış anlaşılabileceğini, bu maçta başka bir orta hakemin daha uygun olacağını’ söyledim. Bu sözler üzerine kendisi benden lisansımı istedi. Şaşırmıştım. Sonra bana ‘güvenin tam olduğunu, bu maça çıkmadığım takdirde lisansımı yırtacağını’ söyledi. Bende maça çıktım ve başarı ile yönettim. Tüm maç boyunca yalnızca bir kez bir taç atışına itiraz olmuştu.

Bu arada, Ankaragücü ile ilgisi yok ama 1967 senesinde İskoçya’da yönettiğim Glasgow Rangers – Celtic arasında ki maçta çok zorlanmıştım. Bu iki takım arasında ki dinsel çatışmanın verdiği gerginlik sahaya yansımıştı ve zor bir maç oldu.

 

• Sizce bir hakemin sevdalısı olduğu takımın maçını yönetmesi zor mu…

Elbette zor, çünkü o zaman ister istemez aklınıza, tribünlerde ki taraftarın ne düşündüğü geliyor ve verdiğiniz her kararı sorgulamaya başlıyorsunuz. Bence her hakem, taraf olduğu takım sahada olduğu zaman maça tam olarak konsantre olmakta zorlanır.

 

• Ankaragücü ile ilgili unutamadığınız maçlar, bize eskilerin havasından biraz söz eder misiniz …

Yanılmıyorsam 1994 -1995 sezonu idi. Bursa’da oynadığımız maçı 8–0 gibi farklı bir sonuçla kaybetmiştik. Bu maç beni çok üzdü. Sevindiğim maçlar ise, Fenerbahçe’yi İstanbul’da kupa maçında sekiz kişiyle üç gol ile elediğimiz maç, bir de bu sezon Antalyaspor ile oynadığımız maçta son saniyelerde attığımız gol ve maçı 1–0 kazanışımız.

 

• Aklınızda yer etmiş unutulmaz futbolcular…

Ali Osman Renklibay’ın gönlümde ayrı bir yeri vardır. O dönem, Ankaragücü’nün genel kaptanı olan Mehmet Bozdoğan, beni Tuğrul adlı bir futbolcuyu izlemek için Adana’ya göndermişti. Dönüşümde benden bu oyuncu hakkında rapor istedi ve görüşlerimi sordu. Ben bu oyuncuyu izlemediğimi, ancak Ali Osman adlı futbolcuyu çok beğendiğimi, hemen kendisini transfer etmemiz gerektiğini söyledim. Ali Osman bu şekilde Ankaragücü’ne transfer oldu ve uzun yıllar takıma hizmet etti, Ankaragücünde gol krallığı yaşadı.

Eskilerden Bilal Bali, sol açık Hamdi Toptop, sonra gol kralı Ertan Adatepe, kaleci rahmetli Aydın Tohumcu, yine altmışlı yıllarda sağ bek oynayan Prof Dr Metin Önder, kaleci Baskın, Erman Toroğlu, Köksal Mesci aklımda yer etmiş diğer futbolcular.

• Şu anki Ankaragücü’nün görüntüsünü nasıl değerlendiriyorsunuz, taraftar, yönetim, futbolcu portreleri arasında ne gibi farklılıklar var …

Eski Ankaragücü ile günümüz takımını terazinin iki kefesine koysak, eski Ankaragücü gerek futbolcu, gerek yönetim ve taraftar olarak ağır basar. Hatta fark atar. O zamanlar futbolcularda takım aşkı, forma sevdası vardı. Hani ‘tekmeye kafa koyar’ dedikleri. Eskiden, şimdilerde olduğu gibi futbolcular paraya boğulmamıştı. Malzemelerini bile kendileri alırlardı. Şimdilerde, futbolcular bir sonra ki sezonun transferini düşünerek futbol oynuyorlar, zira işin içine çok fazla para girdi. O zamanlar futbolcular antreman başlamadan bir saat önce gelir ve maçlarda devre arasında forma değiştirecek kadar ter dökerlerdi. Belki, teknik kapasite şimdi ki kadar yüksek değildi, ama mücadele, kazanma hırsı, takım ruhu ve arkadaşlık şimdilerden daha fazla idi. Günümüz futbolunda, gelecek senenin transferini düşünerek, sakatlanmama adına mücadeleye girmeyen futbolcular var. Mesela. Ankaragücünde Kartal Rıza diye bir sağ bek oynamıştı, teknik kapasite olarak yetersiz olmasına karşın müthiş bir takım aşkı ve mücadele gücü vardı. Bir idman sonrası, şaka yollu ‘penaltı vuruşlarını kafa ile yapması için izin istemişti. Zira o topa kafa attığı zaman duvar yıkardı. Şimdilerde topa kafa atmayı sevmeyen oyuncular var.

Yönetim olarak ise bizim farklı bir özelliğimiz vardı. MKE, dolayısı ile Milli Savunma ve Genel Kurmay’a bağlılık nedeni ile gerçek anlamda kongre yapılmazdı. Yönetim kurulları, üsttekilerin sunduğu liste ile belirlenirdi. Buna rağmen günümüz yöneticileri ile kıyasladığınız zaman, eski yöneticiler şimdikilere fark atar. Mesela, Ankaragücü’nde Amasya’lı Hikmet adında bir yönetici vardı, günün yirmi saatini kulübü için harcardı. Ayni şekilde o yıllarda ki Ankaragücü’nün Genel sekreteri Ferit Karslı, Türk futbol federasyonun kurucularındandır. Bu insanlar kulüpleri için ceplerinde para harcarlar, kulübü daha iyi yerlere getirmek için mücadele ederlerdi.

Tabi Rasim Gökırmak adı da unutulmaz…

Başkan derseniz, Albay Fikret Karabudak’ın Türk futbolunun gelmiş geçmiş en iyi başkanı olduğunu düşünüyorum. (1935 – 1940 arası). Kırıkkale’de görev yapmasına rağmen, Ankaragücü’nün idmanlarına dahi gelirdi. O genel müdür olduktan sonra, Ankaragücü tam yirmi sekiz spor dalında Ankara şampiyonu oldu. Sonra aklımda yer etmiş başkanlar, Orhan Sorguç, Mehmet Nuri Altınok, son dönemlerde ise Sabri Mermutlu.

Ben, Sabri Mermutlu’yu efsane başkan olarak anıyorum. Kendisi, Teknik menejerlik kavramını Türk futboluna getiren adamdır. Türk futboluna sayısız yıldız kazandırmıştır.

 

• Ankaragücü külübünde kongre üyeliğiniz var mı…

Evet, Ankaragücü kongre üyesiyim…

 

• Sizce Ankaragücü iyi yönetiliyor mu …

Sportif anlamda kesinlikle iyi yönetilmiyor. Son on sene içersinde sahada hiçbir başarı yok, kaldı ki bu zaman içersinde, Ersun Yanal dönemi hariç kümede kalma savaşından öteye geçemedi. Kanımca burada hedefsizlik en büyük sorun. Vizyon ve hedef eksikliği, başarısızlığı doğuruyor. Ankaragücü daha iyi yerlerde olmalı, zirve mücadelesi vermeli.

Güvenilir, yüreği Ankaragücü sevdası ile dolu bir başkan adayı çıktığı takdirde, Sayın Cemal Aydın, başkanlık görevini devr etmesi gerekir. Yalnız şunu söyleyebilirim, politikaya, siyasete bulaşmış insanlar Türk futbolunda kesinlikle başkan olmamalı. Kendilerine siyasi oy potansiyeli sağlamak isteyen insanlardan medet ummak yanlış olur. Türk futbolunu kurtaracak olan futbol bilgisi ve sevdası olanlar.

 

 

Bu arada ben, Ankaragücü’nün MKE ile olan bağını koparmasının, kulübün lehine olacağını düşünüyorum. Bugün, MKE’nin, Ankaragücü’ne hiçbir katkısı yoktur, Tandoğan’da ki tesisleri de kulübümüze mal ederek ayrılmak gerekir. Ankaragücü, hem kendi ayakları üstünde durmalı ve üyeleri de gerçek Ankaragüçlü’lerden oluşmalıdır.

Sayın Cemal Aydın’a gelince;

Kendisini günahları ve sevapları ile değerlendirirsek gördüğüm manzara şudur. Tesisleşme anlamında aşama kaydedilmiştir, ancak sportif anlamda başarı yoktur. Bir de Sayın Aydın’ın hemen herkesle kavgalı olma durumu var ki, bence bir başkan bu kadar menfi olmamalı. Gerek taraftar, gerek medya ile sürekli bir kavga durumu var ki ben bunun camiaya zarar verdiğini düşünüyorum. Burada en büyük sorun, Sayın Aydın Ankaragücü’nü hedefsiz bırakması, zira bu düzen de Anadolu’dan bir Şampiyon çıkağına kendisi de inanmıyor. İnanç olmazsa başarı da olmaz.

Bir basın mensubu olarak gözlemlediğim, medyanın Ankaragücü’ne karşı olan negatif tutumunun camiayı olumsuz etkilediği. Bu konuda özeleştiri yapmak gerekir.

 

• Sizce Ankaragücü bundan daha iyi yerlere gelebilecek bir potansiyele sahip mi?

Kesinlikle, yeter ki iyi bir yönetim kadrosuna sahip olsun. Ankaragücü Şampiyonluğa oynayacak taraftara sahip. Ancak MKE baskısının kulübün üzerinden kalkması lazım. Kulübe üye olanların pek azı Ankaragüçlü ve pek azı futboldan anlıyor. Bunun değişmesi gerekir. Ankaragücü kapılarını taraftarlarına açmalı. Kulübe maddi kaynak sağlayacak projeler üretmeli. Görevde kulübüne ve Ankara futboluna sevdalı insanlar olmalı.

 

• Ankara futbolunun geleceğini nasıl görüyorsunuz….

Sayın Melih Gökçek, Ankaraspor’dan elini çektiği gün Ankaraspor zor duruma düşer, zira taraftarı yok. Gençlerbirliğinde de ayni sorun var. Sayın İlhan Cavcav, kulübü bıraktığı zaman onun yerine dolduracak başkanı ve yönetim tecrübesini bulmaları zor olacaktır. Yalnız gördüğüm ö o ki, Sayın Cavcav’da da ayni ‘hedefsizlik’ sorunu var. O da Gençlerbirliği’nin Şampiyon olabileceğine inanmıyor. Orada da hedef ve vizyon ve inanç eksikliği var.

 

• Ben, bugün Türk futbolunda ortaya çıkan fotoğrafın pek hazin, pek karanlık olduğunu, eskinin şimdiden daha iyi güzel olduğunu düşünüyorum. Sizin Türk futbolun genel portesi konusunda düşüncelerinizi öğrenmek isterim…

Geldiğimiz noktada Türk futbolu iyi yerlere gitmiyor. Öncellikle, Türk futbolunda bir spor yasasının çıkarılması şart. Bugün kulüplerimiz hala dernekler yasası ile yürütülmekte. Küçümsemek maksadı ile söylemiyorum, ama kulüplerimizin çöpçüler derneğinden bir farkı yok. Türk futbolunda idari anlamda profesyonel kulüp yok. Spor yasası çıkarılmalı ve spor mahkemeleri kurulmalı.

 

 

 

 

• Sizce Türkcell Süper Lig kaliteli bir lig midir …

Hayır değildir, zaten Avrupa arenalarında aldığımız sonuçlar ortada. Avrupa’da oynanan maçları izlediğiniz zaman, arada ki kalite farkını kolaylıkla görebiliyorsunuz.

 

• Siz başkan olsanız, Ankaragücü’nü daha güzel yarınlara götürmek adına neler yapardınız, nasıl bir başkan portesi ortaya çıkardı …

Öncellikle, maddi kaynak yaratamaya çalışırdım. Personel ve idari heyetin kalitesini artırmaya özen gösterirdim. Alt yapılara önem verir, bilhassa medya ile çok iyi bir diyalog içinde olmaya gayret gösterirdim. Görev dağılımı yapar ve her bölüme konusun da uzman kişileri getirirdim. Tabi bu bağlamda, kulübün kısa ve uzun vadede hedefleri olması gerekir. Hedef ve vizyon olmadan başarı olmaz. Başarı, taraftar ile gelir ve taraftar sayısını artırmak gerekir.

 

• Bu düzende, bir gün Ankaragücü’nün veya başka bir Anadolu takımının Şampiyon alacağına inanıyor musunuz …

Kesinlikle inanmıyorum. Bu düzende İstanbul hegemonyasını yıkmak mümkün değildir. Sistem onlardan yanadır.

 

• Türk futbolunda yabancı kısıtlaması hakkında ne düşünüyorsunuz. Türkiye’ye gerçekten kaliteli yabancılar geliyor mu…

Türk futbolunda kaliteli yabancı yok, sadece Avrupa arenasında kendine yer bulamamış ve miyadını doldurmuş oyuncular var. Onlar da ülkemize ceplerini doldurmak için geliyor. Yabancı futbolcu kısıtlamasını serbest bırakırsanız Türk futbolu, yabancı futbolcu çöplüğüne döner. Kaldı ki o zaman Milli takım tam anlamı ile bir hüsran olacaktır. Ben, yabancı futbolcuların, Türk vatandaşlığına geçirilmesine de karşıyım.

Alt yapılara önem vermemiz gerektiğini düşünüyorum.

 

• Takımlarımızın “başkanlık’ usulü yönetilmesi hakkında ki görüşleriniz nelerdir, geldiğimiz noktada takımlarımız şirketleşmesi, uzman kişiler tarafından yönetilmesi ve en önemlisi denetlenmesi gerekmez mi…

Kesinlikle üzerinde düşünülmesi gereken bir konu ve yine spor yasası ile alakalı. Başkanlık sistemi değişmeli, kulüpler şirketleşmeli. Bugün takımlarımız da, transferleri başkanlar yapıyor. Bu son derece hazin. Transfer konusu, Teknik heyetinin sorumluluğunda olmalı. Herkes kendi işini yapmalı.

 

• Türk hakemliği hakkında görüşleriniz…

Bir arkadaşımız geçmiş dönemlerde idariciler tarafından tartaklandı ve günlerce hastanede yattı. Futbol federasyonundan bir avukat tutarak bu arkadaşın haklarını savunmasını, kendisini korumasını rica ettik. Ret ettiler ve bizi kapıdan kovdular. Unutmayın, bu arkadaş futbol federasyonun verdiği görevi yaparken saldırıya uğradı. Böyle bir ortamda, hakemlerin taraftarın etkisi altında kalmadan maç yönetmesi mümkün mü. Sanmıyorum. Çünkü akıllarında, her maçta, ‘çok taraftarı olan aleyhine karar verirsem halim ne olur’ sorusu var. Korku ve etki altında kalma Türk hakeminin en büyük sorunu. Teknik olarak yetersiz hakemlerde var tabi. Yan hakeme sırtını dönen hakem gördüm. Geçen hafta ki maçta Bülent Yıldırım ki kendisini ben yetiştirdim, çok hatalı kararlar verdi. Türk hakemleri yan hakemine bakmadan yan hakemini görmeyi beceremiyor. Son dönemlerde, Selçuk Dereli’nin hakemliğini beğeniyorum.

• Sizce Türk futbolunda şike var mıdır…

Elbette var, ve her zaman vardı. Kaldı ki, dünyanın bütün liglerinde şike var. Benim dönemimde de vardı. Mesela yönettiğim bir Vefa - Altay maçında, iki futbolcunun maç esnasında pazarlık yaptıklarına şahit oldum. Türk futbolunda şike her zaman olmuştur. Ama şikenin belgesi, ispatı olmaz. Üzülerek söylüyorum, kanımca Ankaragücü’nün Galatasaray’a yenildiği 8–0 maçta da şike vardır. Ancak, muhtemel bir veya iki oyuncunun adının karıştığı bu olayı, bütün bir camiaya ve mazisi yüz yıla yaklaşan bir kulübe mal etmek doğru olmaz. Ayrıca şikeyi yaptıranın da yapan kadar suçlu olduğunu göz ardı etmemek gerekir. Maalesef Türk futbolunda her zaman yapanlar konuşuluyor, peki ya yaptıranlara ne demeli.

 

• İtalya’da ortaya çıkan şike skandalının sonuçlarını hep beraber gözlemledik. Mazisi 110 yıla yaklaşan İtalyan devi Juventus küme düşürüldü ve en az iki sene ikinci ligde mücadele edecek. Sizce böyle bir ceza Türk futbolunda mümkün olabilir mi…

Hayır, Türkiye,de bu mümkün olamaz, zira siyasi idare buna izin vermez. Bugün tahkim kurulu dediğiniz merci, kulüplerin yöneticilerden oluşmaktadır. Eğer bir kulübe verilecek ceza ağır olursa, gelecek sezon seçilmeyeceklerinin bilincindedir. Geçmişte verilmiş bir penaltı yüzünden mahkemeye verilenler olmuştur. Türk futbolunun ilerlemesi adına spor yasasının çıkması şarttır.

• Son olarak, hakem olarak yaşadığınız komik bir hikayeyi anlatır mısınız….

Bir Eskişehirspor – Galatasaray maçında Eskişehirspor gol atınca, taraftarlar sahaya portakal atmıştı. Ben o portakalı aldım, ama futbolcuların üzerine basıp sakatlanmasını engellemek için portakalı soyup maç esnasında yedim. Hiç unutmuyorum, tribünlerden ‘hoca daha portakal ister misin’ diye bağırıyorlardı. Sahadan çıkarken ‘portakalları soyunma odalarına’ yollamalarını söylemiştim…

Şimdilerde Ankara Bahçelievler’de, kızı ve neredeyse tüm söyleşi boyunca koşturan pek sevimli afacan beyaz Ankara kedisi ile yaşıyor Veli amca.

Ben, kendisine bu güzel söyleşi için teşekkür ederim…

Ziya Adnan
26 Aralık 2006
 

 


Durali Akpınar'ın acı günü
Faruk Koca: Yeni stada yakışır bir takım yaratacağız.
Balıkesir engeli de aşıldı, Süper Lig'e 1 puan kaldı!
7
Ankaragücü'nden beklenmedik yenilgi!
1
Ankaragücü Şampi...!
4
İyi, kötü, çirkin!
Facebook Yorumları
Facebook üzerinden yorum var.
Site Yorumları
YORUM YAZ
Adınız:
Yorum:
Okuyucularımızın görüşleri bizim için çok önemlidir.
İçinde küfür, hakaret, tehdit, aşağılama bulunmayan; aynı bilgisayardan farklı isimler ile yazılmayan tüm yorumlar yöneticilerimizin onayından geçtikten sonra en kısa sürede yayınlanacaktır.