Klasspor - Özhan Yüksel - Maharetli Ayaklar yazısı

Site İçi Arama


MAHARETLİ AYAKLAR

5844 Okunma


Bu satırları yazarken yapmaya çalıştığım "iyi oyunu" seyretmemize mani olan koşulları ortaya koyup, onlara dair çözümler üretmeye çalışmak. Ancak maç sonunda elde edilecek skorun, sahada oynanan oyun karşısında önplana çıktığı haller vardır. Telafisi olmayan puan kazanma ihtiyacı, niteliksel ve/veya niceliksel bazda oyuncu eksikliği ya da bizim bu pazar yüz yüze geldiğimiz kötü zemin ve iklim şartları  gibi. 

 
Geçen haftaya göre -Kulusiç'in yokluğunda Sedef ile Özgür'ün yerini alan Petroviç olmak üzere- iki ismin değiştiği bir onbirle başladık maça. Henüz 2.dakikada golü bulunca, zeminin de oyun oynatmamaya yatkınlığını göz önüne alarak, 1-0'dan sonra yarısahaya çekilme seçimi-normal şartlarda karşı saflarda yer tutsak da, bu maçta oluşan özel koşullar neticesinde- gayet akılcı bir strateji olarak belirdi. İlk devrenin ikinci bölümüne geçerken Tosiç'in yaptığı yanlış bir tercih ise gol avantajımızı yitirmemize yol açtı. Burada Tosiç'in hatası çok büyük, ancak odaklanmamız gereken bu hatanın ardındaki motivasyon. Başta Sedef ve Tosiç, bir parça da Aykut, yeteneklerinin bilincinde olmalarının sonucunda yüksek özgüvenle topla oynamaya, kolaycılığa kaçmayıp topu kullanmaya çalışan oyuncular. Eğer topa hükmeden, kontrolü elinde tutmayı amaçlayan bir takıma sahip olmak isteniyorsa, bu sonuna kadar arka çıkılması gereken bir yaklaşım. Ancak o anki değişkenlere göre, sizin de oynama biçiminizi uyarlamanız gerekmekte. Tosiç'in gol öncesi pozisyonda ağına düştüğü yanlış da bu oldu. Topu ayağından tek hamlede çıkarması gereken o pozisyonda, süregelen alışkanlıkların bedelini ilk golü yiyerek ödedik.
 
Sanıyorum Lig Tv topla oynama yüzdelerini beş kez ekrana getirdi, ve bu beş istatistik bildiriminde bizim görebildiğimiz en üst nokta %40'dı. Yine topla sınırlı, fakat efektif oynadığımız bölümlerin birinde kaliteli oyuncuya sahip olmanın lüksünü, Azofeifa'nın akıl dolu feykinin ardından, kalecinin hamle yapmasına dahi izin vermeyecek mutlaklıkta olan vuruşuyla değerlendirdik. Benim, Fuat Hoca'ya sert eleştiriler getirirken dayandığım en birincil nokta da bu kadro kalitesiydi. Gaziantepspor'a karşı atılan üç gole baktığımızda da harika üç uzun pas, ardından gelen oyunculara hazırlanmış yerinde servisler ve üç oyuncuda da kusursuz son vuruşlara rastlıyoruz. Kadronun kalitesini, bu kadar bozuk zeminde sağlanan böylesine maharetli organizasyonlardan çıkarsamak mümkün.
 
İkinci yarının ilk bölümünde biraz sıkıntı yaşadık, ancak yukarıda vurgu yaptığım yeteneğin akıl tarafından yönlendirilmesi sonucunda gelen üçüncü golü bulduktan sonra, morali tamamıyla dibi görmüş bir rakibe karşı, şuurlu bir şekilde top çevirerek, oyunun kontrolünü de ele geçirdik ve 21 yıldır kazanamadığımız bir deplasman maçından çok değerli bir sonuç elde ettik.
 
Fuat  Hoca, bu maça, daha sert ve kuvvetli olacağı düşünülebilecek Özgür-Cem Can-Azofeifa veya Özgür-Cem Can-Petroviç ortasahasıyla çıkmak yerine, mümkün olan en ideal kadroyu sürerek maç öncesi seçimlerinde tam isabet sağladı. Oyuncu değişikliklerindeyse, hem rakiple hem de zeminle kavga veren ortasahaya daha erken enjekte edilecek bir Özgür diriliği ya da ikinci yarı tamamıyla oyundan düşen Lekiç'in yerine, arkada bırakılan geniş alanı değerlendirme adına, Ekigho takviyesi söz konusu olabilirdi.
 
Önceki haftalarda maç kritikleri ve Fuat Hoca hakkında konuşmaktan bireysel performanslar üzerine yoğunlaşmaya vakit kalmıyordu, fakat bu hafta, yazının uzamasını ve bir nebze sıkıcılaşmasını göze alarak, biraz da oyuncu değerlendirmelerine girişmek arzusundayım.
 
İlk olarak, maçın en iyisi ismi Petroviç. Petroviç'in Skoko'dan beri bünyemizde bulunan en kaliteli ortasaha oyuncusu olduğu görüşündeyim. Defansif anlamda üst düzey bir pozisyon bilgisi var, bir de bunun yanına 1.93'lük boyun getirdiği uzun bacakları dahil edince savunma meziyetleriniz oynadığınız bölge için sizi farklı kılan bir noktaya çıkıyor. Ancak Petroviç'i asıl özel kılan bu defansif meziyetlerinin yanına eklediği topa hükmetme becerisi ve oyun zekası. Nerede, nasıl oynayacağını çok doğru biliyor Petroviç. Her tercihinde isabet sağlayamıyor belki, fakat hemen hemen her tercihi doğru oluyor. Ortasaha kalabalığında takımı rahatlatacak kısa pasları da kotarabiliyor, ofans elemanlarının gözlerini kamaştıracak uzun pas denemelerini de. Bir de bunun üstüne fiziğine oranla oldukça ileri bir atletiklik ve -henüz sadece istatistiklerinden ve Partizan'da oynadığı dönemdeki maç görüntülerinden bilsek de- uzaktan şut tehlikesi eklenince oldukça üst düzey bir oyuncuya sahip oluyorsunuz. Petroviç adaptasyon sürecini geride bırakıp, form grafiğini arttırdıkça ligimizin sayılı ortasaha oyuncularından biri haline gelecek.
 
Bir diğer isim ise Lekiç. Lekiç'in Osasuna'da geçirdiği iki sezon hayalkırıklığı içeriyor olsa da, hem Sırbistan Milli Takımı'nın alternatif gol tercihi olmasıyla hem de İspanya talihsizliği öncesindeki gol rakamlarıyla Gençlerbirliği taraftarlarını ikna etmeyi başarmıştı. O günden sezonun bu noktasına dek geçen 3.5-4 aylık süreçte ise Lekiç'e olan inanç, hem tribün bazında hem de kulüp bazında, yok olmaya yüz tutmuş bir halde.En sondan söyleyeceğimi en başta söylemem gerekirse ben Lekiç'in kaliteli bir futbolcu kanısındayım. 1.93'lük boyuna, 88 çeken kilosuna baktığımızda, şüphesiz ki, hepimiz ideal bir pivot forvet bekliyorduk. Sırp oyuncu yine pivot forvet, o noktada tartışılacak pek bir şey yok, fakat Lekiç pivot forvet özellikleri -zıplama, kafa, güç gibi- orta düzeyde olan, bu eksikliklerin yerine top tekniği ve oyun zekası gibi kendisinden beklemediğiniz vasıflarını keskinleştirmiş bir golcü. Belirttiğim son iki özellikten ilkini sezon öncesi TSYD Kupası'nda Karabükspor'a atılan golde ceza sahası içinde yaptığı ince hareketlerle, ikincisini de topla her buluştuğunda bir duvar olmakla yetinmeyip, sürekli topla daha fazlasını yapmaya çalışmasından, bir ikinci hamleyi denemesinden kestirmek mümkün. Fakat adaptasyon sorunu yaşamasından mütevellit ligin ilk haftalarını kötü açması, bu form durumunu düzeltemedikçe de baş gösteren özgüven sorunu Lekiç'in potansiyelinin çok altında kalmasına yol açtı, ki saydığımız ekstra özellikler özgüven olmaksızın ortaya koyabileceğiniz beceriler değildir. Bu özgüven eksikliğinin sonuçları toplu oyunda anlaşılabilir, en azından gerekçelendirilebilir noksanlıklar, fakat topsuz oyunda iştahsız ve tembel bir tutum takınması Lekiç'in zaten az olan kredisini tükenme noktasına getiriyor. Lekiç'in Ankara'da kalıcı olma niyeti taşıyorsa devre arasına kadar evrim geçirmesi şart, bu hayalkırıklığı devam ettiği takdirde -yönetim tarafından yalanlanmış olsa dahi İsveç basınında çıkan Nikola Djurdjic haberlerini referans alabileceğimiz üzere- 19 Mayıs tribünlerine gol sevinci için koşan başka bir santrfora gözlerimizi alıştırmamız gerekecek.
 
İyi oynamadığımız, ancak gerekli olduğu kadarını sahaya yansıtarak galip geldiğimiz bir hafta oldu. Biz taraftarlar eğlenmemizi ve keyif almamızı sağlayacak güzel futbolun kovalayıcıları olsak da, takımın bir marifet olarak, şartlar aleyhte olduğu zaman da kazanmayı öğrenmesi daha üst seviye bir takım olma yolunda geçilmesi gereken eşiklerden biri, tam da bu nedenle bu galibiyet takdir edilesi.
 
Facebook Yorumları
Facebook üzerinden yorum var.
Site Yorumları
YORUM YAZ
Adınız:
Yorum:
Okuyucularımızın görüşleri bizim için çok önemlidir.
İçinde küfür, hakaret, tehdit, aşağılama bulunmayan; aynı bilgisayardan farklı isimler ile yazılmayan tüm yorumlar yöneticilerimizin onayından geçtikten sonra en kısa sürede yayınlanacaktır.
1
kurtuluş
13 Kasım 201217:30
oynanmış maçı sıkıcı bir şekilde dakika dakika anlatmak yerine analiz yapılmış. Bence yazıların amacı analiz olmalıdır,okuyucuya maçı seyrederken göremeyecği şeyleri göstermek olmalıdır .Bu güzel analiz için teşekkürler.
ÖZHAN YÜKSEL